Türkçe change

Error

×

Aralıksız ES’lere Doğru

Main page / Ana Sayfa / Seçilim-2005. Açık Şuura Giden Yol / Aralıksız ES’lere Doğru / Aralıksız ES’lere Doğru

Contents

    Kısmın içeriği:

    07-01-00) Bir milyon ES.

    07-01-01) Ekstatik ES’lere doğru ilerlemede sadakatin rolü.

    07-01-02) Sadakat için esinli faktörler.

    07-01-03) Üstün mutluluk ve sadakat.

    07-01-04) Sadakat ve KÖD.

    07-01-05) Beş siklon. Tornado.

    07-01-06) Lokal emin olma eşiği, ilk karşılaşma samadhisi. Niyetçik.

    07-01-07) Sadakat ile yıkama.

    07-01-08) Delip geçen ağ.

    07-01-09) Druse. Patina.

    07-01-10) Kristalin entegrasyonu. Harita. Strass’lar.Tırnaklar. Artefaktlar.

    07-01-11) Kesme pratiği.

    07-01-12) Esinli Ayırtedici Şuur’u (EAŞ) antrenman.

    07-01-13) Yeni esinli [fiziksel] hisler (EFH): “oynak civciv”.

    07-01-14) “En az beşyüz yıl yaşamak istiyorum” kristali.

    07-01-15) Sefer. Araştırmalar. Haski’ler. Fırtına kuşu.

    07-01-16) Gayretlerin yeterliliği prensibi.

    07-01-17) Atılım yapmak eğilimi.

    07-01-18) “ES’lere güven”. İçe dönük ES’ler. Uzaklaştırma gayreti.

    07-01-19) Kümeler.

    07-01-20) Berraklık.

    07-01-21) Sa’ların açıklık içinde erimesi. Temel sa’lar. Dengeli pozisyon.

    07-01-22) Destek sağlama arzusunun tuzağı.

    07-01-23) Ejderha nefesi.

    07-01-24) Dördüncü muhafız.

    07-01-25) Üç zevk merkezine dayanmak.

    07-01-26) Tahmin edilemezliğin varlığına dair açıklık.

    07-01-27) Arzuların ince ayırtedilmesi.

    07-01-28) “Mekanik yakalama”.

    07-01-29) Tehevvür fırtınasının karakteristikleri.

    07-01-30) Bayağılık, memnunluk ve aleladelik (BMA).

    07-01-31) Emin olmanın yönetilmesi.

    07-01-32) Tırtıl yolu.

    07-01-33) Katmanlaştırma.

    07-01-34) Genel olarak araştırma hakkında.

    07-01-35) Memnunluğun incelenmesi. Değişmek sevinçli arzusu. “Esinli sezgilere doğru ilkel eğilim”.

     

    07-01-00) Bu bölüme ben ES’leri doğurmanın bir milyon eylemini biriktirme pratiğini esas, geride kalan herşeyi ise ikincil, ilave şeyler olarak saydığımı belirtmekle başlamak istiyorum. Hatırlatırım ki, bu pratik şundan ibaret: pratikçi, ES’leri doğurmanın bir milyon eylemini biriktirme hedefini önüne koyar, kendine, bu bir milyonu biriktirdiği zamana kadar ve hatta daha önce ES’leri artık aralıksız yaşayacağından ve önünde yeni perspektiflerin açılacağından hesap vererek. ES’lerin her türlü fışkırması sayılır – hatta zayıf yoğunlukta, hatta pek net olmayan, hatta ancak bir saniye bile süren. Doğurulmuş ES sayısının hesaplanması, yazıya geçirilmeden, ezbere yapılır – bu, ek olarak dikkati ES üzerinde yoğunlaştırmaya, “uyumamaya” imkan verir. Günün sonunda bugün biriktirilmiş ES sayısı, bundan önce biriktirilenlere eklenir ve bu rakamı artık yazılı olarak kaydetmek amaca uygundur. Bugün yaşanmış ES’leri sıfırdan hesaplamay başlamak, onları daha önce yaşanmış olanların toplam sayısına eklemekten daha etkilidir, çünkü bir ya da birkaç yüz dahilindeki rakamlar, insanın kendi günlük hayatında karşılaştığı değerlerle daha orantılıdır ve öntatma, sebat, yönelim ile daha çok rezonans eder.

    Biriktirilmiş ES’lerin toplam sayısı da gene esinli bir faktördür. Böyle, hürriyete giden yolu kapatan hapishane duvarını günden güne tornavida ile oymakta olan bir mahpus, açtığı delik altında biriken toz yığınına bakarak, sebatın, öntatmanın artışını yaşar.

    ES biriktirme pratiği – bütün DYP’nin merkez pratiğidir. Geride kalan herşey – ikincildir. Eğer “doğurma” kelimesi, rezonans eden bir kelime değilse, “ES içine atlama”, “kendini ES içinde hatırlama” v.s. demek mümkündür.

     

    07-01-01) EES’leri yaşamanın hemen ilk tecrübesi, unutulmaz bir iz bırakır, hatta onlar bir-iki saniye sürmüş olsalar da. Bu andan itibaren ve sonuna dek eES hatırası değerler sisteminde birinci sıradaki yeri sağlam bir şekilde tutar, onları tekrar yaşamak arzusu ise, en derin bir arzu olur. EES’lere ulaşmayı, pratiğin üçüncü büyük “kuantumu” olarak belirtmek mümkündür (birinci kuantum – kederlenmelerin açığa çıkarılması ve giderilmesi, ikincisi de – ES’lerin keşfedilmesi ve geliştirilmesi).

    EES fışkırmaları ne kadar daha sık ve daha yoğun tezahür eder, onlar ne kadar daha sürekli olursa (artık 1-2 saniye değil, 5-10 saniye), onlara giden en kısa yolu bulmak, bu tarif edilmez dünyaya götüren en etkili pratikleri açığa çıkarmak sevinçli arzusu o kadar daha büyük kesinlik ve ısrar ile tezahür eder. Tabii ki, kederlenmeleri elden geldiğince gidermeye ve ES’leri yetiştirmeye devam etmek – bunlar, eES’lere götüren herhangi bir pratiğin, şüphesiz, temeli olan ik çalışma cephesidir. Bu çalışmaları gerçekleştirmede sebatı ve azmi ne pahasına olursa olsun azaltmamalı, müstesna, parlak bir kusursuzluğu elde etmelidir. Fakat bu, performans katsayısını artırma, gayretlerin etkililiğini artırma arayışları için burada bir yerin olmadığı anlamına gelmez.

    Her belirli bir anda biçimsel pratik bir belirli ES’in yetiştirilmesine yönlendirilebilir. Eğer bir takım ES çifti sabit bir akort oluşturuyorsa, ben belirli bir antrenman sonucunda bu ES’lerin birden ikisini, sanki aynı anda, doğurabilirim. Aynı şekilde, araba sürerken, ben “aynı anda” birden onlarca parametreyi kontrol ediyor ve onları yönetiyorum. Gerçekte dikkat bir şeyden başka bir şeye o kadar hızlı geçer ki, bütün hareketler aynı anda yapılıyormuş gibi gelir. Ve gene de bir şey ile uğraşırken ben başka bir şey ile uğraşamam. Tabii ki, bütün ES’ler şu ya da bu  derecede birbiriyle rezonans eder ve, mesela, güzellik duygusunu doğururken, ben yüksek bir ihtimalle hem üstün mutluluğu, hem sadakati, hem mümkün herşeyi yaşarım, belki de hatta bilmediğim bir ES dahi ortaya çıkar. Ve gene de ikilem kalmaktadır – işbu belirli bir anda – onu doğurmak için hangi ES’i seçmek? Şu anda en çok istediğim ES’i mi? Tabii, fakat “şu anda, onu doğurarak azami bir hızla eES’lere yaklaşmak için hangi ES’i seçmeli” sorusu da gene eES’leri mümkün olduğu kadar çabuk elde etmek sevinçli arzusu ile doğurulmuştur, üstelik farklı ES’leri yaşamak arzularının yoğunluğundaki fark çoğu zaman gayet küçüktür.

    Buradan, farklı ES’leri onların eES’ler ile azami rezonans konusunda incelemek arzusu kaynaklanır. İncelemenin ES’ler arasında bu yönden önemli bir farkın olmadığını göstereceği ihtimali yok değildir. Fakat eğer sonuçta biz bir takım ES’in eES ile diğerlerden çok daha fazla rezonans ettiğini keşfedersek, bu son derece önemli bir keşif olur, çünkü eES’lere doğru ilerleme temposunu onlarca kat artırmaya izin verir (çünkü bildiğim onlarca çeşitlli ES’leri doğurmak yerine, ben, herşeyden önce bu bir ES üzerinde konsantre olurum). Böyle bir sorunun konulması, ES’leri inceleme ve yetiştirmeye özel bir tat katar. Onun cevabını bilen, şöyle bir seçim önünde durmaktadır: ya, pratiğinde destek sağladığı pratikçiye bu ES’i hemen işaret etmek, ya cevabını kendisinin araması için ona yeterli kadar zaman vermek (ki bu cevabın aranması – kendi başına çok yaratıcı bir prosestir – çeşitli ES’leri yaşamak, onları ayırtetmek, rezonans edici özelliklerini karşılaştırmak v.s. gerekir), ya da asla bir cevap vermemek, sadece böyle bir eES ile rezonansının kuvveti ile diğerlerinden ayrılan bir ES’in mevcut olduğuna işaret etmek. Birinci yöntem pratikçiyi bağımsız inceleme ve bu belirli keşfi kendi başına yapma sevincinden mahrum eder, ama buna karşılık bayağı bir zamanı tasarruf eder, çok çeşitli keşifler ve incelemeler ise zaten sonsuz derecede çoktur. Üçüncü yöntem kişiye bu keşfin tüm muazzamlığını tam olarak yaşama imkanını verir, fakat bunun yanısıra birçok zaman en etkili pratiklerde geçmiyor. İkinci yöntemi ben optimal bir yöntem olarak sayarım, fakat kitabı yazdığım şartlarda bir seçim yoktur ve ben, birinci yolu takip etmek zorundayım, kendime yeni başlayan bir pratikçinin bu soruda bir açıklığa ulaşmak yerine, kendi tecrübesinde denemek yarine, hiçbir pratik ile uğraşmayan, sadece tantanalı kelimeler ve cümleler ile hokkabazlık yapmayı öğrenen “ezoterikler” gibi boş konuşmalara kendini kaptırabileceğinden hesap vererek.

    EES’lere ulaşmaya en çok engel olan şey nedir – bu soruda herşey hemen hemen az ya da çok açıktır – bu, herşeyden önce saldırgan ND’ler ve orgazmlardır. Burada, bir Tibet lama’sı hakkındaki bir hikaye yerinde olur: bu lama, hapiste birçok yıl içinde maruz bırakıldığı insanüstü işkencelerden sonra, yakınlarda yarı canlı bir halde bu cehennemden kurtulabilmiş, ülke dışına çıkarılmış ve bir mülakat vermiştir. Diğer sorular arasında ona şöyle bir soru soruldu: korku yaşamış mıydınız? O, tabii ki yaşadım, diye cevap verdi. Peki, neyin korkusunu? Ölüm korkusunu yaşadığı, ya da vahşice işkenceler ile onu akıldan mahrum edeceklerinden, ya da diğer rahiplere iftirada bulunmaya zorlayacaklarından korktuğu kastediliyordu. O, şöyle bir cevap verdi: zalimlerime karşı nefret yaşayacağımdan ve onlara merhamet duymayı bırakacağımdan korkuyordum. Bu insan, saldırgan ND’lerin bedelini biliyor ve onu hiçbir şartlarda, hatta vahşice işkenceler altında dahi, ödemeye hazır değildir.

    Demek – öyle bir ES var ki, onun eES’lere ulaşmadaki rolü çok büyüktür – bu, sadakattir. Ve, bunun aşikar olduğu andan itibaren sadakatin asıl incelenmesi ve yetiştirilmesi, pratikçinin dikkatinin yoğunlaştığı bir odak notası olur.

    (Eğer okuyucu, benim “sadakat” olarak adlandırdığım böyle bir ES’i pek açık ve net olarak ayırtetmiyorsa, o zaman bundan sonra bu kelimeyi metinde “son derece parlak ve keskin bir sempati” olarak değştirebilir).

     

    07-01-02) Sadakatin esaslı olarak, kat kat daha parlak bir şekilde eES’ler ile rezonans ettiğinden ibaret keşif, muazzam bir öneme sahiptir. Şimdi, onlarca çeşitli ES’leri yetişrimekten ve incelemekten ibaret olan yollar ve patikaların o çok çeşitliliği, ana bir yol ile tamamlanmıştır – bu, sadakatin incelenmesi ve yetiştirilmesidir.

    İlk olarak incelemek arzusu meydana geliyor – hangi esinli faktörler (EF) sadakat ile en çok rezonans eden faktörlerdir?

    ES yaşayan varlıklar, EF olur mu? Şüphesiz, fakat ileriye varan sonuçlara götüren bir nüans vardır. Kendimize, samadhi yaşayan Ramakrishna’yı tasavvur edelim. Ya da, Budda Gautama’yı nirvana içindeyken. Veyahut, rengarenk bedene kavuşmuş Milarepa’yı. Sadakat doğuyor mu? Doğuyor. Şimdi de, Ramakrishna’yı, 0, samadhi yaşamak için sabit bir güce henüz ulaşmadan, dakikadan dakikaya, günden güne, aydan aya, hemen hemen uyumadan ve dinlenmeden, tek bir şeyi – “Kali Ana’yı görmek ve üstün mutluluğu yaşamak istiyorum” – diye tekrarlayıp durduğu, ümitsizlikten kendini duvarlara vurduğu, yüzünü odasının tıoprak zeminine kanı akıncaya kadar sürttüğü, kendi arzuyu ifade etme pratiğine azgınlıkla kendini verdiği zamanki halinde tasavvur edelim. Sadakat ile rezonans meydana geliyor mu? Evet, ve çok daha kuvvetli bir rezonans. Aynısı, kendi aptallığını, korkularını, ataletini üstün gayretler sayesinde aşan, bitkinlikten mağarada hemen hemen canını vermek üzere olan, fakat ne pahasına olursa olsun ES’lere doğru atılıma ulaşmaya karar veren Milarepa’yı tasavvur ettiğimiz zaman da meydana geliyor. Buradan, daha sonraki deneyler ile doğrulamak mümkün olan basit bir sonuç çıkar: yönelim – sadakat için çok kuvvetli bir EF’dir. Fakat, sadakat için en kuvvetli EF – asıl sadakattir.

    Gene, basit karşılaştırmalar ve sadakatin yoğunluğunu ölçmeler yoluyla, sadakat için çok kuvvetli bir EF’nin daha samimiyet olduğunu keşfetmek mümkündür.

    Sadakat ile rezonans eden imajlar bir yerde toplanıp yazılırsa, onları rezonans yoğunluklarına göre şu şekilde sıralamak mümkün:

    *) ekstatik ES yaşayan varlıklar ve de onların hayat tasvirlerinin unsurları, fotoğraflar, metinler, söyledikleri sözler, bilhassa onların pervasız, özverili gayretleri, sadakatin tezahürleri ile ilgili olanlar.

    *) ES’ler için mücadele eden, fakat henüz eES’lere ulaşmamış ve birçok kederlenme yaşayan pratikçiler.

    (Bu imaj, birincisinin yanında sadakat ile daha az rezonans eder, çünkü hala sık olarak kederlenmeleri yaşamakta olan kimseler, eES’lere ulaşmış olanlardan daha az yönelen ve daha az samimi kimseler olarak tasavvur edilir).

    *) eğer ES’lerin mevcudiyetini öğrenmiş olsa, kederlenmeleri yaşamayı bırakmak imkanı, pratik hakkında öğrenmiş olsaydı, ES’ler için mücadele etmeye başlayabilen kimseler. Bu insanlar, hürriyet arayışına olan eğilimleriyle, sıradan aptal bir hayatı yaşamak istememeleri ile, ES’lerin varlığı, ND’siz yaşamak imkanı fikrini “ilk bakışta tanımak” hazır oluşlarıyla sempati uyandıran kimseler olarak görünür.

    (Buradan, sadakat için önemi açısından üçüncü EF’nin – sempati, sevgi olduğunu çıkarmak mümkün).

    *) Dünya’nın suratları: taş-olmayanlar, rüzgar-olamayanlar, dağ-olamayanlar, sis-olamayan, bulut-olmayan v.s.

    (Buradan, sadakat için önemi açısından dördüncü EF’yi çıkarmak mümkündür – bu, güzellik duygusudur).

    EF’lerin özellikle böyle, sadakat ile rezonanslarının yoğunluğunun azalmaları sırasına göre yerleşmelerine rağmen, her belirli bir anda onlardan biri cari şartlardaki en yoğunu olarak ortaya çıkabilir.

    Ve işte: 1) sadakat, 2) yönelim, 3) samimiyet, 4) sempati, 5) güzellik duygusu.

     

    07-01-03) Sadakatin rezonans edici özelliklerinin incelenmesi, şaşırtıcı bir sonuca getiriryor: sadakatin en parlak rezonansı … üstün mutluluk! ile meydana geliyor. Bu sonuç şaşırtıcıdır, çünkü sıradan bir şuur için, yani kendi görgü sistemine ES’ler dünyası ile ilgili olanları pek entegre etmemiş bir şuur için, sadakat ve üstün mtululuk karşıt şeylerdir, prensip itibariyle bağdaşmaz algılardır. “Sadakat”, “herşey bir başkası için” ile çağrıştırılır, kendini vermenin bir sınırı olarak anlaşılır, “üstün mutluluk” ise – “herşey kendi için”, bencil emellerin sınırıdır. Sadakatin yetiştirilmesi, üstün mutluluğun şaşırtıcı bir parlaklıkta, uzunlukta, derinlikte ve keskinlikte fışkırmalarına getiriyor. Bu, sadakati doğurma pratiğinden üstün mutluluk üzerinde konsantre olmaya doğru “dikkatin kaymasına” (drift) getiriyor. Optimal davranış çizgisi – bundan kendine hesap vermek ve sevinçli arzuları takip etmektir.

    En az etkili gibi görünen bir pratik dahi gözle görülür sonuçlar veriyor, eğer o sadakati doğurmak için uygulanıyorsa – bu ES’in kuvveti işte böyledir. “Sadakat” kelimesinin basit tekrarlanışı bile, yani “soğuk hatırlama”, gözle görülür bir sonuç verir. Fakat, tabii ki, pratiklerin etkililiğini artırmak için, sadakati incelemek yolunda devamlı gayretler sarfetmek lazım – direkt onu yetiştirme prosesindeyken.

     

    07-01-04) “Sadakat”in, sahip olma arzusu üzerinde, kendi önemlilik duygusu üzerinde sabitleşme’den son derece uzak bir ES olduğunu görmek kolay. Sadakat, KÖD ile kesinlikle bağdaşmaz, ve buradan, KÖD’nin sadakat için (ve, dolayısıyla, eES’ler için) en güçlü bir engel olduğu, KÖD’yi giderme pratiklerinin ise sadakati doğurma pratiklerine çok etkili bir ilave oldukları sonucunu çıkarmak kolaydır. Buradan da, KÖD’yi aşmak ve gidermek için esas bir pratik olan stalking becerileri özel bir önem kazanır. Don Juan’ın pratiklerinde stalking’e, KÖD’nin yok edilmesine bu kadar büyük bir önemin verilmesi şaşırtıcı değildir.

     

    07-01-05) EES yaşamak arzusu, peşinden sadakati yaşamak arzusunu getirir, çünkü asıl sadakattir en yoluyla eES fışkırmalarına getiren. Sadakati yaşamak arzusu, peşinden sadakat için olabildiğince çok sayıda esinli faktörlerin ve, herşeyden önce – yönelimi, samimiyeti yaşayan, onlara sempati duyabileceğim, güzellik duygusu ile rezonans edebilecek insanların, yani “suratların” – samimi, azgın, ısrarlı ve azimli bir şekilde ES’lere ulaşmya ve kederlenmeleri gidermeye yönelen insanların meydana gelmesi arzusunu getirir (suratların meydana gelmesi arzusunu, pratikçilerin dışa itmelerinden ve tamamlamalarından özenle temizlemek lazım). Suratların meydana gelmesi arzusu, peşinden buna elden geldiğince, mümkün olabildiğince, dünyaların hepsinde, en etkili yöntemlerle destek sağlamak arzusunu getirir, buradan, dayanıklı esinli bilinçli rüyaları elde etmek arzusu da, bedendışı tecrübeleri edinmek isteği de meydana gelir, bu da suratları aramak, bulmak imkanını ve, bilnçli rüyalar tecrübesi olan birine açılan muazzam sayıdaki dünyalarda onların pratiklerine, orada çeşitli varlıklarla – uyanıklık halinde karşılaştığımız kadar gerçek olan varlıklarla – temaslarında destek sağlamak imkanını verir. Bu kadar geniş sevinçli arzuları, onlarda onun için mevcut en çekici şeylerin bulunduğu neredeyse siklonları olan birinin isteyeceği bir şey kalır mı? Ona, onun güçlü, gizli arzularının gerçekleşmesini, onların hem gayretler sarfetme yoluyla, hem de şartların elverişli bir şekilde bir araya gelmesi yoluyla gerçekleşmelerini öylesine güçlü, azgın, sevinçli ve kendinden vazgeçmiş bir şekilde arzu etmesini öğrenmeyi istemek kalır.

    Ve işte:

    1) EES arzusu

    2) Sadakati yaşamak arzusu

    3) Suratların ortaya çıkması için arzu

    4) Suratlara elden geldiğince ve dünyaların tümünde destek vermek arzusu

    5) “Niyeti”, yani delilli olarak az ihtimalli ya da imkansız varsayıldığı için, belki de, hatta buna rağmen gerçekleştirilen güçte, nitelikte sa yaşamak sanatını elde etmek arzusu.

     

    Bu beş siklonun tezahürü, şaşırtıcı özelliklere sahiptir:

    1) Her bir sonraki siklon, bir öncekinin, bu bir önceki siklona ulaşmak için en etkili bir araç olarak, onun kaçınılmaz sonucu olarak düşünülür.

    2) Onların ortak tezahürü, doluluk duygusu ile rezonans eder, sağlam, muvazeneli bir temel çağrışımı verir, çoğu zaman ilgili fiziksel heyecanlar – “sağlamlık”, “iradenin çıkması”, “boşluk küresi” – meydana gelir.

    3) “Funya-zincir” bağı kolay kurulur, siklonların birinin tezahürü diğerleri ile rezonans ettiği ve sonuçta zincirin tümü uyandığı zaman – sanki bir ateş geçer ve sıradaki elemanı tutuşturur.

    Böyle özelliklere sahip siklonlar toplamını “tornado” terimi ile adlandıracağım.

    Önde gelen siklon” – şu anda diğerlerinden daha parlak bir şekilde tezahür eden ve tüm zincir için funya görevini yapandır.

    Siklonun yetiştirilmesi, onun niteliğinin öyle bir değişmesine getirir ki, bu, suyu gitgide bollaşan ve dalgaları sebat ve azim ile vurmakta olan bir nehrin baskısı altında iki yana açılan kıyılar çağrışımını verir.

     

    07-01-06) Lokal emin olma eşiği” (“lee”) – sevinçli arzunun ya da siklonun öyle bir yoğunluğu ki (bu yoğunluğa 6’ya eşit bir değer verilebilir), bu olduğu zaman o sa’nın gerçekleştirileceğine dair bir emin olma (yani ayırtedici şuur pozisyonu) meydana gelir ve bu emin olma, olağan bir “yeterince gerekçelendirilmiş bir emin olma” kavramına uygun düşer. Siklonun lee’sine ulaşma, üstün mutluluğun dayanıklı fonunun meydana gelmesi, özellikle parlak ve keskin bir öntatma ile eşlik edilir.

    Siklonlar, tornado oluşturdukları zaman, o anda onlardan en azından bir tanesi – önde geleni – lee’ye ulaşır.

    Bundan sonra kısalık için ben “lee’ye ulaştığında” yerine sadece “lee’de” olarak yazacağım, eğer bunun yanında cümlenin manası değişmiyorsa, mesela – “lee’de meydana gelen ES’ler”. Böyle cümleleri kulağa daha hoş gelen ve ES’ler ile daha çok rezonans eden cümeleler haline getirmek için “lee” kısaltması yerine ben ona özdeş olan “çayır” kelimesini kullanacağım – “çayırda meydana gelen ES’ler”. <Bu benzetme, kısaltma ve “çayır” kelimesi arasında bir kelime oyununa dayanmaktadır ve kitabın Rus dilinde orijinal metni için geçerlidir. Tercümede yazarın kullandığı yerde aynen “çayır” olarak tercüme edilecektir – Terc. notu>

    Beşinci siklonun “lokal emin olma eşiği”ni (niyete ulaşma sevinçli arzusunu) “topyekün emin olma eşiği” (“tee”) olarak adlandıracağım, çünkü, birincisi, beşinci siklonun lee’ye ulaşması, otomatik olarak diğer dört tanesinin de ona ulaşmalarına getirmektedir. İkincisi, beşinci siklonun lee’ye ulaşma anında şaşırtcı bir olay meydana geliyor – ES’ler birbirinin arkasından parlak bir şekilde tutuşmaya başlıyor ve sen hayret içinde kalemi eline alıp yazmaya başlıyorsun: “beşinci siklon lee’ye ulaştığında üstün mutluluk, zafer sevinci, tazelik, sadakat, sır duygusu, huzur, coşku… ile parlak bir şekilde rezonans ediyor”, ES’ler festondaki lambalar gibi parlak ve net bir şekilde birbirinin arkasından tutuşuveriyorlar – onların sayısı gitgide artıyor ve sen yavaş yavaş anlıyorsun – fevkalade bir şey oldu, kalemi bırakıyor ve, şaşkın, kalakalıyorsun, ES’ler ise birbirinin arkasından hep tutuşuyor ve tutuşuyor, tarif edilmez bir senfoniyi oluşturarak, bunu ifade etmek için kelime yok. Sen, mutluluğu yaşıyorsun – dayanılmaz, ekstatik, akıl almaz, parıl parıl bir mutluluğu. Sonra da açıklık geliyor – “tüm ES’ler bir yerde toplanıyor, onlar hepsi burada, bu birleşme, onların bu buluşma yeri, bu, Bodh’un yazdığı işte odur – bu, samadhi”. Ve gerçekten de – bu samadhi’dir – onun en ilk basamağı, ki ona ben “ilk karşılaşma samadhisi” adını vereceğim. İlk karşılaşma samadhisi’ni yaşarken, sen fevkalade bir açıklıkla anlıyorsun – işte, gerçek seyahatin başlangıcı.

    Eta-ma: “O kadar ES yanıverir ki, ben, neyin ne ile rezonans ettiğini, onların hangi çiftler halinde tutuşuverdiklerini kesin olarak söyleyemem. Onlar o kadar çok ve hepsi parlak, yoğundur, onlar, birbirinin kulağını ısıran, bir yandan bir yana koşan, birbirinin üstünden atlayan, birbirine yapışan ve zıplayan oynak aslan yavruları gibi üzerime çöktü. Bundan önce ayrı bir ES ile rezonans eden bütün esinli faktörler, şimdi tek bir şey olarak birleştiler. Bundan önce bunlar parça parça idiler, şimdi ise yekpare, derin ve dayanılmaz bir şey haline toplandılar. Bütün ES’ler birbirine yapıştı ve kat kat kuvvetlendi. Bedenini sınırları yoktur – bir zamanlar “kendim” diye adlanlandırdığım herşey silindi, fırtına dalgası onu alıp götürdü – herşeyi, büsbütün. Alt ayaklar titriyor, bedenin tümü karıncalanıyor, herşey dayanılmaz bir şekilde uğulduyor ve renk renk ışıldıyor”.

    Eta-na: “herhangi bir sevinçli arzu, “çayır”a çıkarıldığında, işbu sa’nın rezonans ettiği işte o ES kuvvetlenir”.

    Tee – bu, en kuvvetli, gerçek sevinçli arzuların şu ya da bu şekilde gerçekleştirileceğine dair onda titreyen bir emin olma’nın bulunduğu bir haldir. O anda eski, ezelden beri bize özgü olan gelecek korkusu, düşmanca ya da elverişsiz şartlar korkusu yıkılmaktadır. Kendinin ve dünyanın düşman olarak karşıt getirilmesi durur, ki bu karşıt getirme her zaman mevcuttur, insan tarafından farkedilmez olsa da, hatta o, kendini kaygısız, mutlu, memnun saydığı, yoğun PD’ler yaşadığı zaman bile mevcuttur.

    Tee’nin ve onunla ilgili hallerin incelenmesi – “niyet”in sırlarını öğrenmenin yoludur. “Teeci” – zaman zaman tee yaşayan, onu inceleyen bir pratikçidir.

    Sevinçli arzu + önceden tatma + “lokal emin olma eşiği” aşamasındaki emin olma – aynı anda tezahürleri gerçekleşen bu üç algı, “niyetin embriyonu”nu ya da “niyetçik”i oluştururlar.

    Lee’ye ulaşma, bana hiçbir şekilde bağlı olmadıkları gibi gelen şartların akışını ne derecede etkiler ve bu sorunun sahih inceleme teknolojisi nasıldır, buna emin olmayı değiştirme pratiği uyar mı – bu, esinli ayırtedici şuuru daha sonraki incelemelerinde saptanacaktır – ileride bak.

     

    Ben, iki tür emin olma’yı ayırtediyorum ve, onlardaki ayrılık özellikle belli oluyor, lee’ye ulaşıldığı zaman:

    a) işbu sa’nın gerçekleşebileceğine dair [delilli] tahminler ile eşlik ediler emin olma;

    b) böyle tahminler ile, esasların yokluğu nedeniyle, eşlik edilmeyen bir emin olma.

    Birinci tip emin olma’yı “çifte”emin olma, ikinci tip emin olma’yı da – “izole” emin olma olarak adlandıralım.

     

    Arzuları iki sınıfa ayıralım:

    a) gerçekleşmesi hemen hemen büsbütün benim gayretlerime bağlıarzular (mesela, bir yabancı dili öğrenmek arzusu) – “köstebek-arzular” ya da sadece “köstebekler”;

    b) gerçekleşmesi tek benim gayretlerime bağlı olmayan ve, belki de, daha çok şartlara bağlı olan arzular (mesela, yeni suratların meydana gelmesi arzusu) – “sağan-arzular” ya da sadece “sağanlar”.

    Lee, birinci tip sa’lar için daha kolay ulaşılır, ikinci tip sa’lar için ise – daha zor.

     

    Sağanlar’da lee’ye ulaşmak için engeller:

    1) yenilgi korkusu – ya yeni suratların meydana geleceklerinden emin olacağım, onlar ise meydana gelmez – sonuçta şüphecilerin gücü artar, lee’ye ulaşmak benim için daha zor olur, lee’ye ulaşmayı ise zorlaştırmak istemiyorum, çünkü onunla ES’lerin ani artışı ilgilidir. Süre ile sınırlı olamayan arzular (yeni suratlar arzusu gibi) ile ilgili bu engel sıfıra düşmektedir.

    Bu korku, direkt bir çaba ile aşılır.

    2) “boşuna” hareket edeceğim korkusu. Mesela, suratların meydana geleceklerinden emin olacağım ve bu emin olma, bir sıra diğer arzuların ortaya çıkmaları için bir neden olur – mesela, makaleler hazırlayıp onları sitede yerleştirmek sa’sı ortaya çıkar. Eğer sonuçta suratlar meydana gelmezse, makale yerleştirmekle harcanmış zamanın etkisiz harcandığı veya, en azından, pek etkili bir şekilde harcanmadığı gibi bir şey olur, sa’ların yaşanmasının ve gerçekleştirilmesinin, sonuçtan bağımsız olarak, başlı başına güçlü EF’ler oldukları hesaba alınırsa. Ve gene de, sonuçta zaten meydana gelmemiş olandan emin olma olmasaydı, ben, sa’ları yaşama ve gerçekleştirme zevkinden başka, daha gerçekleşmiş bir sa halindeki ek bir sonuca getirecek başka bir faaliyet ile uğraşırdım.

    Bu korkuyu aşma yöntemleri:

    a) Direkt bir çaba ile ve “çayır”da meydana gelen ES’ler üzerinde konsantre olma ile.

    b) Hangi sağanın gerçekleşeceğini, hangisinin de gerçekleşmeyeceğini önceden bilmek için bir yöntemin olmadığına dair açıklık, onun için tek çıkış yolu, sağanları gerçekleştirmeye yönelik hareketlerden büsbütün vazgeçmek olurdu, bu da tamamen imkansızdır, çünkü tornado zaten 4/5 kadar onlardan oluşur ve, ayrıca da, bu durumda ben, sağanların gerçekleşmeyeceklerine önceden boyun eğmiş olurdum ve böylece benim için birinci derecede olana, en önemli olana ulaşma hareketlerini kesmiş olurdum – bu tamamen saçmadır, birçok sağanların gene de şüphesiz gerçekleşeceği hesaba alınırsa.

    c) Patina’ya giren sağanlar arasındaki yüksek rezonanslı ve mantıksal bir bağdan dolayı (yani, onlar arasında değerlik (valence) bağının varlığından dolayı), onlardan herhangi birinin gerçekleşmesinden emin olma’nın ve de onları gerçekleştirmek arzusu ve gerçekleştirme hareketlerinin geride kalan hepsinin yoğunluklarının artmasına ve gerçekleşmelerine destek sağladığına dair açıklık (kristal’i gerçekleştirmeye yönelik birçok hareketler, aynı zamanda diğerlerin gerçekleştirilmesine de katkıda bulunur). Böylece, kristallerden biri sonuçta gerçekleştirilmezse ya da kısmen gerçekleştirilirse dahi, gene de hem yaşanmakta olan emin olma, hem de bu kristali gerçekleştirmekle ilgili yapılan hareketler ve bunun yanısıra yaşanan ES’ler, genel ilerleme sürecine büyük bir katkıda bulunur.

    d) Emin olma yetiştirildikçe, sa’lar yaşandıkça, birçok keşiflerin yapıldığına, ES’ler ile sürekli rezonansların meydana geldiğine ve, sağanları bu sürecin içinden koparmanın – kendi pratiğini hemen hemen sıfıra düşürmek olduğuna dair açıklık.

     

    *) Eğer bir problemi başarıyla çözebileceğine dair emin olma’yı doğurma esnasında, bununla uğraşmak için kuvvetli bir sa meydana geliyorsa, ki bu emin olma doğurulmadan bu arzunun olmadığı halde, bu, sende “yenilgiçlik” fonunun – bu problemi başaramayacağına dair mekanik bir emin olma’nın – oluşmuş olduğu ve sürekli desteklendiği anlamına gelir.

    Buradan, şu ya da bu işi başarıyla yapabileceğine dair emin olma’nın doğurulmasının, bastırılmış arzuları açığa çıkarmak ve de onların serbest tezahür etmelerine destek sağlamak için etkili bir yöntem olduğu çıkar.

     

    07-01-07) Sadakat ile yıkama” – sadakati yaşama’ya ya da sadakati parlak bir şekilde arzu etme’ye sürekli geçişin gerçekleştiği bir pratiktir. “Soğuk yıkama” – sadakati ya da sadakatin parlak arzusunu yaşamak elden gelmediği zaman ve sadece “sadakat” kelimesinin söylendiği (sesli olarak ya da İD’de) ya da sadakat ile rezonans eden imajların doğruluduğu zaman. Buna göre, davranışları da, arzuları da, akıl yürütmeleri de sadakat ile yıkamak mümkündür. Mesela, ezberlediğim yabancı kelimeleri tekrarlarken, ben her tekrardan sonra “sadakat” kelimesini tekrarlayabilirim – bu çok kolay, her türlü şartlarda yapılabilir. Ya da, satranç oynamak arzusunu duyarken ve gerçekleştirirken, ben periyodik olarak dikkatimi sadakate döndürüyorum.

    Sadakat ile yıkama, algıların iki kategoriye – şu anda sadakat ile rezonans eden algılar ve şu anda sadakat ile rezonans etmeyen algılar olarak – bölünmesinin daha da net olmasına getirir. Bu, rezonans etmeyen algıları eleyerek ayıklamak ve rezonans eden algıları yetiştirmek sevinçli arzusunun oluşmasına izin verir, bu da hayatın kalitesinin gözle görülür bir şekilde değişmesine getirmektedir – sadakati doğurmak daha kolay olur, onunla beraber de genel olarak ES payı artar, sevinçli arzular daha net ve daha kuvvetli olur. Sonuç olarak da tornado daha sık ve daha parlak tezahür eder.

     

    07-01-08) Beş siklonun yaşanması, tornado, sadakat ile yıkama ve, özellikle de, ilk karşılaşma samadhisi tecrübesi, önemli bir değişikliğe getirir – artık herşeyin üzerine sanki çok ince, hassas bir ağ atılmış ve her hareket, her fikir, her duygu, her arzu ona dokunur, o titrer ve üstün mutluluk fonu meydana gelir. “Atılmış” – tam o kelime değil. Sanki bu ağ tüm algıların en içinden geçer. “Dlip geçen ağ” terimini koyalım – çeşitli algılar ve ES’lerin bedenin çeşitli kısımlarında (herşeyden önce göğsün ortasında, boğazda, yürekte) çoklu haz fışkırmalarıyla eşlik edilen rezonanslarının kaskadı.

    Delip geçen ağ, bir ayarlama çatalı rolünü oynar, sanki algıların ES ile rezonansını ayar ederek, bu yeri şu anda ES’ler ile rezonans etmeyen algılardan temizlemek sevinçli arzularının ortaya çıkmasına getirerek.

     

    07-01-09) Druse elemanı” veya “kristal” – şu aşağıdaki özelliklere sahip bir sevinçli arzu:

    1) onun, tornado’ya giren siklon ile mantıksal bağı vardır (doğrudan ya da diğer elemanlar üzerinden), yani bu, onlardan birini gerçekleştirme sürecinin ya da sonucunun, diğerini gerşekleştirmeyi – gerekli ya da optimal şartlar oluşturma yoluyla – kolaylaştıracağını, hızlandıracağını, yoğunlaştıracağını tahmin etmek için esasların mevcut olduğu anlamına gelir;

    2) onun tezhür etmesi, “delici rezonans”a getirir – siklon ile (doğrudan ya da diğer elemanlar üzerinden), diğer kristaller ile, siklonların bütün zinciri üzerindeki, delip geçen ağ üzerindeki muhtemel eşlik edici yankı ile rezonansa.

    Kristaller arasındaki “mantıksal bağ” + “rezonanslı bağ” çiftini, “değerlik bağı” olarak adlandıracağım.

     

    Böyle arzuların, başını siklonda alan bütün dallı zinciri, “druse” olarak adlandırılacak (vurgu ilk hecede).

    Beş siklondan her birinde başını alan druse’ların dallı ağı, komşu druse’ların elemanları arasında da bazen değerlik bağların oluştuğu gibi bir özelliğe sahiptir. Sonuçta, benim “patina” (vurgu ilk hecede) olarak adlandıracağım bir strüktür oluşur – tornado’yu oluşturan siklonlar, kristaller ve değerlik bağlar toplamı.

    Eğer patina’da çok sayıda kristaller varsa, bu, dikkatin, özellikle delici rezonans sayesinde, dağılmasına getirmiyor. Tersine – bu, sevinçli arzuların, onların karşılıklı rezonanslarının kuvvetlenmesine, lokal emin olma eşiklerine daha kolay ulaşılmasına getirir.

    Sevinçli arzunun, patina ile rezonans sonucu olarak meydana gelen üstün mutluluk ya da haz ile eşlik edilen gerçekleştirilmesini, “esinli gerçekleştirme” olarak belirtirim.

     

    “Lee’yi yetiştirmek istiyorum” kristali’nin objesi olan kristali, ayrı bir terim ile belirtmek lazım, çünkü onun tezahürleri diğer kristallerden çok ayrılır. Esas ayrılık – bu kristal, ekstatik ES’ler ile eşlik edilir, o, eES’ler için çok kuvvetli bir EF oluyor. Ona “turmalin” diyeyim.

     

    07-01-10) Druse’un içine “kristalin entegre olması”, şundan ibaret: bundan önce ayrı olarak anlaşılan ve yaşanan şu ya da bu sevinçli arzu, değerlik bağların kurulması sonucu druse’da kendi yerini bulur. Patina’nın grafik görünümüne – her sa’nın kendi yerinde durduğu ve mevcut değerlik bağların gösterildiği “patina’nın haritası”na – sahip olmak amaca uygundur. Her yeni kristalin entegrasyonu – son derece sevinçli bir olay, çünkü:

    1) rezonans, bütün druse’un üzerinden, bazen de bütün patina’nın üzerinden, delici ağ üzerinden, oynak bir köpek gibi, hızla geçip gidiyor ve orada istediği kadar koşup duruyor;

    2) yeni kristal, yeni bir araştırma cephesini, zevk almanın yeni alanlarını açar, çünkü bu sevinçli arzu şimdi özel bir yoğunluk, özel bir “delme kapasitesi”, özel bir sevinçlilik kazanır. Sevinçli arzunun druse’a katılması, ona lokal emin olma eşiği’ne çok daha kolay ulaşmak kapasitesini verir, bu da, kendi tarafından, arzuyu gerçekleştirmeyi esaslı bir şekilde kolaylaştırır, hatta, bunun asıl ne şekilde gerçekleştiğine dair bir açıklığın olmadığı durumlarda bile, hatta, bu arzuyu gerçekleştirmenin son derece zor veya hatta tamamen imkansız olduğunu tahmin etmek için esasların olduğu durumlarda bile.

     

    Eğer bir sa’nın kristal olabileceğine dair bir tahmin varsa, bir takım “entegrasyon faaliyetleri”ni gerçekleştirmek amaca uygun olur:

    1) mevcut kristaller ya da siklonlar ile onun mantıksal bağlarını takip etmek – onlar var mı, yok mu, ne derece belirlidir?

    2) incelenen sa üzerinden druse’a ve druse’dan tekrar sa üzerine dikkatin çoklu geçişini gerçekleştirmek – sanki onları birbiriyle “yakınlaştırmak” ve rezonansın meydana gelip gelmediğini denemek gibi.

    3) bunun yanısıra, sa’yı sadakat ile yıkama’yı gerçekleştirmek, onu mekanik arzuların muhtemel katkılarından temizlemek için.

    Bazen bu hareketlerin sınucunda, mantıksal bağ mevcut ise de, rezonans meydana gelmiyor. Fakat, rezonans meydana geliyorsa, bu, oldukça net bir şekilde gerçekleşir, sanki kartal tırnaklı pençesiyle balığı yakalıyor gibi. Böyle bir yakalama olayına ben “bağlanım” adını verceğim. Sa’nın patina’daki yerinin aranması, mıknatısların yerini bulma prosesini andırır – bir yere sokuyorsun – çekim yok, başka bir yere yerleştiriyorsun – orda da çekim yok, üçüncü bir yere koydun mu – evet, bağlanım var!

    Eğer, mekanik bir arzunun etkisi sonucu, bağlanım’ın yokluğu gerçeği dışlanıyor ve arzunun biri, samimiyetsizliğe, yani bağlanımın yokluğu gerçeğinin dışlanmasına ya da bağlanımın varlığının kafada çizilip tamamlanmasına rağmen, patina’nın haritasına yerleştiriliyorsa, o gene de orada tutunamaz – düşer.

    Patina’nın haritasını kurma – son derece sürükleyici bir prosestir ve bu proses devamınca keşifler, kıvılcımlar gibi, dökülür (“keşifler humması” ile çoklu ve güçlü bir zehirlenme kaçınılmazdır, onun için keşiflerle dolmuşluğun yeni seviyesine alışarak, keşifleri strüktürize etme arzusunu unutmamak son derece amaca uygundur).

    Sa’nın patina’daki yeri her zaman hemen belirlenmez, hatta her zaman belli değildir – onun için orada yer var mı, yok mu (onun şu anda yaşandığı haliyle), onun için haritanın kenarında bir yernide “kristal adayları”nın, veya “strass”ların, listesini bulundurmak amaca uygun.

    Strass” – kristaller kadar sık ve yoğun olarak tezahür etmeyen bir sa, bağlanım meydana gelmiyor, fakat, bunun yanısıra, patina’nın elemanları ile mantıksal bağ mevcuttur ve, bağlanım’ın yokluğu nedeninin şu ya da bu kederlenme, mesela, yenilgi korkusu ya da mekanik bileşkenlerin karışması olduğunu tahmin etmek için esaslar vardır. Entegrasyon hareketlerinin strass ile ilgili daha sonraki uygulanması, onun kristal olup olmayacağını gösterir.

    Eğer kristallerden biri, patina’nın hemen birkaç elemanı ile değerlik bağı oluşturuyorsa, bu halde o, rezonansın en net olduğu yere yazılır, diğer yerlerde ise onu, mesela, ince bir punto, italik harfler ile, parantez içinde onun esas yerini işaretleyerek, göstermek mümkün – bu, haritanın Excel tablosu şeklinde yapılmış olduğu durumda. Eğer harita, grafik şeklinde yapılmış ise, o zaman komşu druse’larla olan değerlik bağları ok işaretiyle gösterilebilir. Haritanın iki türüne de sahip olmak amaca uygundur. Kristallerin, onların üst halkaları ile mantıksal bağın açıklanması bulunan listesini, ayrı bir liste olarak bulundurmak amaca uygundur.

    Tezahürleri son derece sabit olan, toplamları sanki çimentodan yapılmış bir karkas oluşturan kristallerden farklı olarak, kısa süreli sevinçli arzuların devamlı tezahür etmesi ve kaybolması (bu arada, gerçekleştirildikçe de) vardır – böyle arzulara ben “tırnaklar” diyorum – perdeye tırmanmak için tırnaklarını çıkaran kediye benzeterek. Mesela, yabancı bir dili öğrenmek arzusu kristal olabilir, sözlüğü satın almak arzusu ise – tırnaktır – o, kitapçıya uğrayıp sözlüğü satın aldığım zamana kadar parlak bir şekilde tezahür eder. Bunun yanısıra, tırnaklar da büyük bir rezonans edici güce sahiptir – delici rezonans, bütün patina üzerinden, kristalin konsantre olması ve/veya gerçekleşmesi’nde olduğundan, belki daha az parlak, fakat onun kadar da net bir şekilde geçer.

    Artefakt” – tırnağın, ya maddi olarak (satın alınan kitap), ya da meydana gelmiş değişikliği vurgulamaya, “bu, sa’nın gerçekleştirilmesi sonucunda yapılmış olan bir şey” fikriyle eşlik ettirmeye (mesela, pratikçinin, hareketlerindeki senin tırnak ile motive olan aktif desteğin ile ulaştığı bir açıklığı yaşadığını tahmin etmek için bir esas teşkil eden tezahürleri) izin veren herhangi başka bir şekilde ifade edilen gerçekleştirilmesinin sonucudur. Dikkat, artefakt’a yönelik olduğu zaman ve ben, bunun yanısıra, bunun artefakt olduğunun bilincinde olduğum zaman, bu durumda patina üzerinde, bu tırnak henüz gerçekleştirilmemiş olduğu zamanki gibi aynı delici rezonans dalgası meydana geliyor. “Patina’nın inervasyonu” – kristaller ve siklonlar üzerinde delici bir rezonans efekti. Böyle, ne kadar daha fazla tırnak gerçekleştiriliyorsa, senin etrafında o kadar daha fazla artefakt var, patina o kadar daha sık innervate olur (yani aktive edilir, kullanılır), ES’ler senin yerinde o kadar daha sık ve yoğun bir şekilde tezahür etmiştir.

    Lee’ye ulaşma ve bununla herşeyin ne kadar çok değiştiğini (sa, çok kuvvetli olur ve ES’ler ile güçlü bir şekilde rezonans etmeye başlar, yoğun ve dayanıklı bir EF meydana gelir, herşeyi delen ve sevinç ve öntatma ile parıldayan bir sebat ve azim meydana gelir, şüphecileri gidermek çok kolay) gözlemleme tecrübesi, böyle bir arzuyu gerçekleştirmek için nelerin yapılabileceğine dair bir açıklığın olmadığından dolayı bastırılmış ya da yavaş yavaş unutulmuş olan sağan-arzuların hatıra gelebileceğine yol açar (mesela, en az 500 yıl yaşamak arzusu). Şimdi ise böyle bir açıklık vardır – en azından, bu sağanı “çayır”a çıkarmak mümkün, bundan sonra ise kim bilir – hangi perspektiflerin açılabileceğini, eğer lee’ye ulaşmanın bu sa’yı gerçekleştirme ihtimalini artırma aşamalarından biri olduğunu tahmin edersek. Ki, eğer bu sağanın hem de kristal olduğu ortaya çıkarsa, o zaman onun tezahürünün değeri daha da aşikârdır – o, patina’ya katılır, karşılıklı rezonansı artırır, değerlik bağları oluşturmak ve yeni kristalleri katmak için yeni münhal bir yeri oluşturur. Bastırılan sa’ların tezahür etmesi – lee’ye ulaşma antrenmanlarının sonuçlarından biridir.

     

    07-01-11) Kesme pratiği”, şundan ibaret: açıkça mekanik bir arzuyu veya meaknik bileşkenler payının açıkça belirgin olduğu bir arzuyu yaşadığım zaman, ben, bu arzuyu patina’da bir yere “koymaya” çalışıyorum, yani dikkatin patina’dan bu arzu üzerine hızlı geçişini uyguluyorum. Sonuçta mekanik bileşkeni bir “iteleme” olayı meydana geliyor – bu bileşken, yabancı, ilginç olmayan bir şey olarak parlak açıklıkla yaşanır, onu bir yana atmak arzusu meydana geliyor, bu arzuyu patina’ya yerleştirmek teşebbüslerinden hafif bir yorgunluk meydana geliyor ve o, sonuçta, tüketme’de olduğundan çok daha çabuk kendi gücünü kaybediyor. Bu, ma egemenliğine son vermenin üçüncü şeklidir (birincisi – tüketme, ikincisi – giderme) – bence, en etkili olan ve minimum gayret isteyen bir şekildir.

    Kristaller, öyle bir yoğunluğa sahiptir ki, alışık olmadığından bir “içki nöbeti”nin içine düşmek mümkündür – güçlü sevinçli arzu gerçekleşmesi ile saatten saate, günden güne mest olmak o kadar çekicidir, o kadar rezonans, o kadar ES fışkırması yaşamak ki, anın birinde kristalin patina’dan kopması meydana geliyor, sen ona o kadar kapılıyorsun ki, entegrasyon hareketlerini yapmaya unutuyorsun, “değerlik bağlarını tazelemeyi” bırakıyorsun, sonuçta bu sa yörüngeden çıkıyor sanki, etrafını mekanik bileşkenler çabuk kaplıyor. Fakt, tecrübe biriktikçe, böyle kopmaları, değerlik bağları dürekli tazeleme yoluyla, zahmetsiz önlemek elinde olur.

     

    07-01-12) Niyet arzusunu daha sonraki geliştirme için büyük bir önem, esinli ayırtedici şuurun antrenmanı taşır. Genellikle, olayların gelişmesi için birkaç mümkün senaryo mevcut olduğunda, kişi, hastalıklı bir tercih yaşar, yani bir takım sonucu bekler, bu durumda hayatının bari biraz daha mutlu olacağını sanarak, başka sonuçları düşündüğünde ise, ND’ler, gelecek ND korkusunu yaşar. Mesela, ertelenmiş bir seferi bekleyerek, hava limanında otururken, bu kişi birçok ND ve NFH yaşar – can sıkıntısını, sinirliliği, yorgunluğu, ve onun ND’leri, seferin bir daha erteleneceği fikrinden daha da artacaktır. Başka bir insan, birincisi, hiçbir sonucun ona hayatın doluluğu garantisini vermediğinin bilincinde olabilir – can sıkıntısını ve aleladeliği ve sair ND’leri her şartlarda yaşamak mümkün, ki bunu, uzun zamandır peşinde koştukları ve mutluluğun veya en azından memnunluğun başlaması için bir güvence saydıkları şartlara ulaşmış insanları gözlemleyerek, görmek kolaydır. İkincisi, hayatın doluluğunu her şartlarda, bu arada, günlerdir hava limanında bekleme salonunda oturarak da, yaşamak mümkündür – eğer bunun yanısıra sen sürükleyici incelemeler ile uğraşıyor, sevinçli arzuları gerçekleştiriyorsan.

    EAŞ’yi antrenmanının temeli, iki platformdan oluşur:

    1) durumun analizini yapmak ve muhtemel sonuçların nasıl olduğu, bu sonuçların gelme ihtimalinin nasıl olduğuna dair tahminler oluşturmak;

    2) aşağıdaki 4 şartı yerine getirmek:

    *) hayatın doluluğunu direkt şimdi yaşamak – sevinçli arzuları gerçekleştirmek, sürükleyici araştırmalar, ilginç pratikler ile meşgul olmak

    *) durumun muhtemel gelişmelerini analiz ederken, kederlenmeleri de, ES’leri de her durumda, her sonuç yanında yaşamak mümkün olduğunun bilincinde olmak

    *) kendini, hayattan zevk alırken, kendi araştırmaları ile uğraşırken, keşifleri yaparken, durmun ele alınan gelişme alternatiflerinin her birinde tasavvur etmek

    *) duygusal cilalamayı uygulamak, ortaya çıkan ND’leri, eğer onlar “kötü” diye bakılması alışılmış olan bir sonucu düşünürken, otomatik olarak meydana geliyorsa, gidererek.

     

    Bunun yanısıra, kendime şöyle bir soruyu soruyorum: durumun nasıl gelişeceğine dair, her yön ile ilgili, emin olma var mı? Veya, soru somut bir şekilde konulabilir: sefer ertelenip ertelenmeyecek mi? Bunun yanısıra, tahminleri ve emin olma’yı titizlikle ayırt etmek lazım, ki düşünceler ve emin olma – tamamen farklı algı tipleridir ve, bir takım sonucun hemen hemen % 100 bir ihtimal ile meydana geleceğini tahmin etmek için esasların olduğu yanında, emin olma’nın başka bir sonuç ile ilgili meydana gelmesi gibi bir durum pekala olabilir.

    Bundan sonra ben mevcut tahminler açısından amaca uygun hareketleri yapıyor ve bakıyorum – sonuçta ne çıkıyor – meydana gelmiş emin olma, sonuca ne derecede uymaktadır. Emin olma, olayların gelişmesine, ortaya çıkan yeni bilgiye ve yeni tahminlerin oluşmasına bağlı olarak, değişebilir, değişmeye de bilir.

    Emin olma’yı devreli değiştirme pratiğini kullanarak ve onda kabul edilebilir bir sonuca ulaşarak, araştırmaların yeni istikametini açmak mümkündür – bir takım emin olma’yı saptayarak, daha onu değiştirmek, neden sonra da bakmak – net sonucun nasıl olacağına. Böyle deneyler, şöyle bir soruyu cevaplamada ilerlemeye izin verir – emin olma, olayların gelecek gidişini hangi derecede belirler, böylece bu olayalar gidişini kendi sevinçli arzulara uygun şekilde oluşturmak, yani niyete sahip olma sanatını elde etmek yöntemi yok mudur?

    Emin olma’yı yukarıda tasvir edilen şartlarda tezahür ettirme tecrübesinin insanlarda tamamen yokluğuna göre (onların bütün tercihleri son derece ağrılıdır, yani bir yığın ND ile eşlik edilir ve, belirli bir sonuç arzusu ne kadar daha güçlü olursa, ND’ler ve NF o kadar daha kuvvetli olur), “tavşanın, yuvasından çıkması için”, yani emin olma’nın kederlenmelerden temizlenmiş bir sahada tezahür etmeye başlaması için, büyük bir sayıda deneyler gerekecektir.

     

    07-01-13) Yukarıda tasvir edilen proseslere, yeni esinli [fiziksel] hislerin (EFH) tezahürü eşlik eder. Özellikle parlak bir şekilde bu, patina’nın tezahürüne, onu geliştirme çalışmalarına – terkibini genişletmeye, ona giren kristalleri sağlamlaştırmaya, onları gerçekleştirmeye – neredeyse sürekli olarak zevk fonunun eşlik etmeye başladığı zaman, tezahür eder. Mesela – “oynak civciv” EFH’si, şöyle bir durumu teşkil eder: o cereyan ettiği zaman, bedenden, özellikle de onun üst kısmından – ellerden, göğüsten, boğazdan – sanki oynak, sarı, tüylü, zevk parıldayan küçük toplar birbirinin ardından geçer – topun geçtiği yerde parlak, bazen dayanılmaz bir zevk girdabı kalır.

    Bedenin transformasyonuna getiren zevk ilk defa bu kadar parlak, bu kadar net ve bu kadar uzun tezahür etmeye başlar.

     

    07-01-14) Patina’yı oluşturan kristaller terkibi, kişiden kişiye değişir, tabbii ki, ve gene de yüksek bir ihtimal ile birçok pratikçilerin, onlar kendi içinde onları açar açmaz ya da bu kitapta okuyup ilk başta strass’lar listesine geçirince, patina’larına entegre olacak druse’lar mevcuttur. Onun için ben, bir takım kristallerin “çayır”a çıkarılmasına eşlik eden prosesleri tasvir etmek istiyorum.

    “En az 500 yıl yaşamak arzusu” (“500-a”), iki siklondan – “eES yaşamak” ve “pratikçilere destek sağlamak” – birine doğrudan katılır ve, buna göre de, diğeri ile değerlik (valence) bağı oluşturur. Mantıksal bağ burada pekala anlaşılır – uzun hayat: a) muazzam sayıda incelemeler, keşifler yapmak, şu an için akla hayale gelmez bir şekilde değişmek, b) muazzam sayıda suratların pratiklerine destek sağlamak imkanını verir. 500 rakamı, sadece hayatın böyle bir uzunluğunun kuvvetli bir şekilde öntatma ile rezonans ettiğinden dolayı seçilmemiştir, fakat, bundan başka, onun insan hayatının ne kadar uzun olabileceğine dair bütün en optimistik tahminleri şüphesiz, kat kat aştığı için de seçilmiştir. 120-130 yıl yaşayan insanlar artık nadir bir olay değildir ve bir takım efsanelerde bazıların 200 veya hatta 220 yıl yaşayabildiklerine dair şüpheli tanıklıklar mevcuttur, fakat 500 yıl – mevcut tanıklıklar, mefhumlar ve tahminler göre, insan için, açıkçası, fantastik, imkansız bir yaştır.

    500-a’yı “çayır”a çıkarma antrenmanı esnasında, çok parlak bir öntatma – ekstatik dereceye kadar – meydana gelir, üstelik o, çok dayanıklıdır – 500-a’nın “çayır”da otlandığı bütün o zaman boyunca tezahür eder.

    Bu, kendi tarafından, benim gene de 60-70-80 yaşında ölmeye hazırlandığıma dair bir açıklığa getirir. Hayatın uzunluğunun insanın algılarına çok bağlı olduğu hakkında uzun uzun konuşmak mümkün, hatta istediğin kadar yaşayacağından emin olduğundan emin olmak mümkündür – ve bütün bunlar, senin algı terkibinde, senin, herkes gibi, ortalama istatistik yaşı, belik, çok az aşan bir yaşta öleceğine dair çok sağlam bir emin olma’nın mevcut olduğu gerçeğini iptal etmez. Ve, en az 500 yıl yaşayacağıma dair emin olma’nın ancak direkt doğurulması, bu mekanik emin olma’yı giderir ve hemen o anda dayanıklı ekstatik bir öntatma’ya ve onunla rezonans eden diğer ES’lerin tezahür etmelerine getirir.

    İnsan, ne kadar daha güçlü kederlenmeleri yaşıyorsa, hayatın çabucak bitmesi, bu acıların da sona ermesi mekanik arzusu onda o kadar daha kuvvetlidir. Ben, böyle bir arzunun henüz erken çocukluğumda meydana geldiğini hatırlıyorum, çocuk bahçesi halindeki hapishane ilk defa önüme çıktığı zaman, bu, daha sonra okul oldu, daha sonra da enstitü, çalışmak zorunluluğu, “mutsuz” aşıklıklar, “mutlu” aşıklıklar (sevdiğim kız ile bütün zamanımı geçiremediğimden, bizi mutlu yapamadığımdan, oturacak bir yerimiz ve geçinecek bir paramız olmadığından v.s.’den sürekli bir fon olarak 10 dereceli bir ümitsizlik mevcut olduğu zaman), dişleri tedavi etmek korkusu, hastalıklar korkusu v.s. Ben, er ya da geç öleceğimi ve ıztıraplarımın biteceğini düşünüyordum ve bu fikirden bir rahatlamayı duyuyordum. Böyle, adım adım, kendime hesap bile vermeden, ben hayatımın pek uzun sürmemesi arzusunu sağlamlaştırıyordum, bununla zaten öyle olacağına dair emin olma’yı da sağlamlaştırarak, hem bu, diğer sıradan insanların hayatı ele alındığında, sarsılmaz bir hakikat gibi gelmektedir.

    500-a’yı “çayır”a çıkarma esnasında, herşeyden uzaklaşmışlık kuvvetlenmektedir – insanların, sayısız kederlenmeleriyle, ufak tefek ihtiraslarıyla, kuşumalarıyla, aleladelikle, can sıkıntısıyla ve bütün bunları izlenimlerle tıkamak teşebbüleriyle, hayatı – bütün bunlar, benim dünyamın içinden düşüyor, dokunmadan yanımdan uçup geçiyor sanki.

    500-a’yı çayıra çıkarma esnasında, açıklığı ve hatta Dünya’nın suratlarına – kayalara, nehirlere, ağaçlara v.s. – olan sadakati doğurmak daha kolay oluyor. Bundan önce onlar sanki başka bir dünyadan idi – ki onlar, benim hayatımın birkaç on yılı yanında neredeyse ebediyen yaşar, sık olarak onlara karşı bir yabancılık tezahür ederdi, ve, güzellik duygusu, açıklık ile rezonansı verse de, ancak onun yoğunluğu, 500-a’yı “çayır”a çıkarırken yaşamaya başladığın açıklığın yoğunluğuyla asla karşılaştırılamaz. Ve, tabii ki, bu açıklık ve sadakat, yönelen varlıklara da karşı daha kolay yaşanmaya başlar.

    “Çayır”a çıkarılmış arzuyu, “ç” harfiyle işaretleyeceğim, mesela: “500-a-ç”.

    Bu kadar çok yıl yaşayacağından emin olursan, tembelliğin artacağı, gayret sarfetmeyi daha az isteyeceğim, ES’leri daha za yaşayacağım, hayatın daha yayınık, daha uyuşuk olacağı tahminin hatalı olduğu çıkmaktadır. Don Juan’ın sıradan insanların nasıl yaşadıkları hakkındaki sözlerini hepimiz hatırlarız – “onlar sanki ebediyen yaşayacakmış ve zamanları herşey için bol imiş gibi”. 500-a-ç’yi çayıra çıkarma tecrübesi, az yaşayacağına dair mekanik bir emin olma’ya sahip ancak o insanların öyle de, “sanki ebedi yaşayacakmış gibi”, yaşadıklarını – yayınık ve uyuşuk yaşadıklarını – şüphesiz ve parlak bir şekilde ispatlar. 500-a-ç olduğu zaman, ekstatik bir öntatma, coşku, yönelim, sadakat tutuşuverir, kristaller ve hatta arzuların ayrı kümeleri (yani, her biri bu bütünün diğer elemanlarının en azından bir tanesi ile değerlik bağı ile bağlı, fakat patina’ya bağlanmış olmayan sevinçli arzuların bütünü) ve hatta birbirinden ayrı olan sevinçli arzular parlak bir şekilde tutuşuverir.

    500-a-ç, AŞ’nin öyle bir pozisyonunun ortaya çıkmasına getirir ki, bu olduğu zaman, cari olaylar, uzak bir geçmişte kalacak olaylar gibi ayırtedilir. Şu anda çağdaş ve mükemmel gibi gelen, son derece eski ve hatta gülünç olur. AŞ’nin böyle pozisyonuna, “ileriye kayma” diyeceğim.

    İleriye kayma, uzaklaşmışlık ile rezonans eder.

    500-a-ç, ebedi bahar duygusunun ve yönelimin parlak bir şekilde tezahür etmesine getirir.

    Senin gerçekten 500-a-ç yaşadığının bir ölçütü, kendi hayatını, insanlığın hayatını 200-300-500 yıl sonra planlamak ve/veya tahmin etmek arzusu, insanlığın gelişme eğilimlerini araştırmak için bir merakın uyanmasıdır, çünkü 500-a-ç olduğu zaman, 500 yıl sonra olacaklar, seni, 20 yıl sonra olacaklar kadar, doğrudan ilgilendirir.

     

    Eta-ma: “500-a “çayı”a çıktığında, şunlar meydana gelir:

    *) “sa avı” olarak adlandırmak istediğim bir hal meydana geldi – EF (1-4) ve hep yeni ve yeni sa aramak sa’sı (5+). O, “boğulurcasına”, “durmak imkansız” kelimeleriyle rezonans eder. Kaotik oyalanmalar yoktur, ciddiyet, öntatma ve sadece “sa aramak istiyorum” fikrinden bile coşku meydana geliyor.

    *) açıklık meydana geliyor, ve de,bundan başka, “ben, kapıların arkasında duruyordum ve zaman zaman, onların arkasında nelerin olduğuna bakmak için, zıplıyordum, fakat her zaman yerime – kapıların arkasına – dönüyordum, ben ancak böyle zıplayabileceğimden, bundan fazlasının da bana nasip olmayacağından her zaman emindim. Şimdi bu kapıları açtım ve kocaman bir kırı gördüm, kırın arkasında ormanı, ormanın arkasında da bir şeyleri daha ve daha, ve bütün bunları ben gidip seyredebilir, elleyebilir, yoklayabilir ve istediğimi yapabilirim” imajı ile rezonans eden bir algı meydana geliyor.

    *) bundan önce, “madem bütün sa’larımı gerçekleştirmeye yetişemezsem, o halde onları aramak niye?” diye sürekli bir fon kaygıyı yaşadığıma dair açıklık meydana geldi. Böylece, sa aramadığımı mazur gösteriyordum, bulduğum zaman da, şüpheci araya giriyordu: “bu arzuyu ne zaman gerçekleştirirsin ki? Belki de hiçbir zaman onu gerçekleştirmek elinde olmaz” – bu, KKD’yi artırıyordu ve ben, bu şüpheciyi gidermek için gayret bile sarfetmiyordum, çünkü en birinci şüpheciyi – “bu, sa değil” şüphecisini – gidermiyordum bile. Şimdi ise, 500 yıl yaşayacağıma dair sadece emin olma’dan, coşku ve çok sayıda sa’larım olduğu açıklığı meydana geliyor.

    Uzaklaşmışlık ile rezonans eden fikirler meydana geliyor: “benim kendi pratiğim, kendi hayatım var, ben istediğimi yapıyorum”.

    Şefkat artıyor, Dünya’nın çeşitli suratlarına baktığım zaman – o, derinlik kazanıyor, açıklık ile güçlü bir şekilde rezonans ediyor, endişe kayboluyor – ben, bu ağaç-surat’ın yanında istediğim kadar çok durup ona karşı şefkat yaşayabilirim, başka bir şey yapmak sa’sı meydana gelinceye kadar. Ben, hatta gecikecek bir yerim olmadığı ve koşup bir şeyleri acilen yapmaya bir lüzum olmadığı zaman bile, gene de hep bir yerlere acele ettiğime dair açıklık meydana geldi. Ben, “her zaman bir şeyler yapmak lazım”, “çok durmak, bakmak, düşünmek, yatmak olmaz” mefhumundan dolayı hiçbir zaman bir şeyleri uzun süre yapmıyorum”.

     

    500-a ile çok rezonans eden ve 500-emin olma’yı oluşturmayı kolaylaştıran hareketlerden biri, 500 yıl (ya da daha büyük bir dönem) için bir planın oluşturulması (ve daha sonraki düzeltme, tamamlama)’dır. Plan, son derece şematik olsa bile, gene de işaret olunan etkiyi yapacaktır. Mesela, yabancı diller veya bilimler v.s. inceleme grafiğini yüzyıllara yaklaşık dağıtmak mümkündür.

     

    07-01-15) Er ya da geç, tırnaklar arasında, onlara karşı ilginin çok büyük olduğu incelemelerin, yani uygulamak arzusu bir tırnak ya da kristal olan incelemelerin listesini oluşturmak arzusu meydana gelir. Böyle incelemelerin toplamını “expedition” (sefer – Terc. notu) olarak belirteceğim. Böyle bir liste oluşturulduktan sonra, patina’dan kaynaklanan yoğun bir öntatma’ya, sefer’den kaynaklanan ve daha az yoğun olmayan bir önsezme’nin eklendiği ortaya çıkar. Delici rezonans artık sadece patina’yı değil, fakat sefer’i de kaplar.

    Sefer’in içine giren araştırmaları “haski”ler olarak belirteceğim. Haski’ler kendi aralarında değerlik bağları oluşturabilir ya da oluşturmayabilir, fakat mutlaka en azından bir kristal ya da tırnak ile değerlik bağı oluştururlar.

    Birbiriyle rezonans eden yoğun öntatma’nın ve yoğun önsezme’nin yaşanması, her ikisine de tamamen yeni bir renk tonu katar. Böyle bir ES çiftine “fırtına kuşu” adını vereceğim.

     

    07-01-16) Gayretlerin yeterliliği prensibi”, şundan ibaret: kederlenmelerden kurtulma ve ES’lere kavuşma pratiğinde gayret sarfedilirse, o zaman ilerlemek için gerekli olan herşey, onun bu ilerleme için aktüalitesi arttıkça, açılır. Mesela, bende bedensel zevkin ciddi olmayan bir şey, dikkat ayırmaya gerek olmayan bir şey olduğuna dair bir mefhum varsa, bu durumda zevk bastırılır. Bir çarpıklık meydana geliyor. Fakat, diğer ES’lerin gelişmesi sonucunda, onlarla rezonanstan dolayı, zevk hep daha ve daha sık meydana gelecek, nihayet, ben, böyle bir mefhumun var olduğunu keşfedip, onu giderene kadar, neden sonra zevkin incelenmesi ve geliştirilmesi hızlı tempolarla ilerler ve pratikteki çarpıklık giderilir, bu da pratikteki diğer istikametleri de etkiler. Böylece, hayatın en azından bazı alanlarında yüksek samimiyet derecesini yaşamak, ısrarlı ve azimli gayretler sarfetmek, diğer alanlardaki çarpıklığın yavaş yavaş düzelmeye başlaması için, yeterlidir.

    Gayretlerin yeterliliği prensibinin varlığına dair açıklığa ulaşma, bir şeyleri kaçırmak, bir şeyleri farketmemek kygısını giderir, ki böyle bir kaygı sonucunda insan çeşitli aşılmaz engeller görüyor gibi olur. Araştırmalarda, spazmodik bir endişeden yoksun, daha huzurlu, yaratıcı, sevinçli bir atmosfer oluşur, öntatma ve önsezme artar, onlarla beraber de patina’nın ve sefer’in netliği, dayanıklılığı, rezonans edici özellikleri artar.

     

    07-01-17) Patina’nın varlığı başladıktan bir zaman sonra, beş siklondan başka, bu ilk beş taneden farklı olarak, ancak zaman zaman tezahür eden altıncı bir siklonun daha mevcut olduğu ortaya çıkar – bu, “atılım yapmak arzusu”dur. Bu arzu her zaman özellikle siklon gibi tezahür eder, onun için ben daha çok rezonans edici isminin “atılım yapmak eğilimi” olduğunu sanırım – herhangi bir alanda algıların geri dönülmez değişimi için kararlı adımlar yapmak, buna tüm mümkün sebatı harcamak arzusu. Atılım yapmak arzusu, ilkin objesiz olabilir, sonra ise, atılım yapmak eğilimi ile rezonans eden sa’yı arama yoluyla obje bulunabilir. Tipik bir hata – atılım yapmak eğilimi için mutlaka bir obje bulmak ma’nın tezahür etmesine izin vermek, oysa, eğer bu ma giderilirse, onun, bunun yanısıra kuvvetlenerek, derinleşerek, uzun zaman objesiz kalabileceğini keşfetmek mümkündür. Objesiz olan atılım yapmak eğilimi bazen, kendileri onun objesi olmayan, fakat onunla rezonans eden bir takım hareketlerle rezonans edebilir.

    Atılım yapmak eğilimi, zaman zaman patina’nın meydana gelmesinden önce de tezahür ediyor, fakat onun meydana gelişi ile o hem çok daha sık, hem de çok daha yoğun tezahür etmeye başlıyor.

    Atılım yapmak eğilimi, azim, sebat, yönelim, öngörme ile parlak bir şekilde rezonans eder.

     

    07-01-18) “ES’lere güven” – bu pozisyon, şununla şaşırtıcıdır: ondaki en kuvvetli sa – bu… sa’lardan vazgeçmek sa’sıdır! Bu imkansızdır gibi gelmekte, ve sa’lardan vazgeçerek sen kaçınılmaz ma yaşamaya başlıyorsun. Bu, kişinin yoğun ES yaşamadığı durumlar için doğru, parlak ES’ler olduğu zaman ise, böyle bir şey mümkündür – sa’lardan vazgeçmek, bunun yanında ma yaşamaya başlamadan, parlak ES yaşamaya devam ederek ve bundan da fazlası – sa’lardan vazgeçme, ES’lerin, EF’nin kuvvetlenmesine getirir.

    Bu olayı, zevki inceleme örneğinde ele alalım. 8-10 derecede bir zevk meydana geldiğinde, ki omurgadan geçen zevk dalgasıyla kazaen “boşalmamak” için ciddi gayretler sarfetmek zorunda oluyor, bu durumda ilkin bu prosesi yönetmek arzusu meydana geliyor – mesela, bu zevki pençelere yöneltmek arzusu meydana geliyor, onların daha ince birer ES iletkeni olması için, pençelerimin dokunuşuyla suratlara ES iletebilmem için. Bu sa, “suratlara destek sağlamak” siklonu’nun druse’unda bir tırnaktır. Fakat, gözlemleme esnasında ben, birincisi, böyle yönetme teşebbüslerinin zevkin zayıflamasına getirdiğini, ikincisi de, “güvenmek – yani kendi sa’larım ile zevkin gelişme prosesine karışmamak – istiyorum” kelimeleriyle belirtebileceğim kuvvetli bir sa’nın meydanan geldiğini farkediyorum. Daha, bu prosesi, karışmadan, gözlemleyeceğimin güçlü bir öngörmesi vardır.

    ES’lere güven” – bu, şu aşağıdakileri içeren bir algı grubunun belirtmesidir:

    a) “açıklık” (şu özelliğe sahiptir: bu açıklık, “harici” bir şey olarak ayırtedilen için değil, “benim” algı toplamımın bir parçası olarak ayırtedilen içindir. Böyle bir açıklık türünü ben “introvert” (içe dönük – Terc. notu) bir açıklık olarak belirteceğim. İçe dönük ES’lerin başka örnekleri de vardır, mesela, “kendine karşı minnet duymak”. O, pratikçilere destek sağlamak için kendi çabalarını, yaptığın hareketleri hatırladığın zaman, meydana gelir. Az ES yaşayan bir insana böyle bir şeyi tasavvur etmek imkansızdır – kendinden hoşnutluk dışında, o başka bir şeyi kendine tasavvur edemiyor. Fakat kendine karşı minnet – bu, işte bir ES’dir, en azından, onun, diğer ES’ler gibi, başka ES’ler ile rezonans ettiğinden dolayı).

    b) öngörme (“müthiş enteresan – bundan acaba ne çıkar, hangi şaşırtıcı keşifler yapılır” – fikirleriyle rezonans eder).

    c) meydana gelenleri gözlemlemek ve hayranlık, öntatma ve diğer ES’leri yaşamak için keskin dikkatin kuvvetli sa’sı.

     

    Bir takım zaman içinde tezahür edilen ES’lere güven, uzaklaşmışlık ile rezonans etmeye başlıyor. Sıradan bir uzaklaşmışlık, sa’ların tezahürüne engel olmaz ve hatta tersine – onlarla rezonans eder (ES yaşamayan, sadece soyut olarak onlar hakkında konuşanların görüşlerine aykırı olarak). Fakat, ES’lere güven ile rezonans eden uzaklaşmışlık türü, özel bir tona sahiptir, çünkü bu pozisyonda sa’lar, prosese karışmamak sevinçli arzusu tarafından uzaklaştırılmıştır.

    Ben, özellikle “uzaklaştırılmış” terimini seçtim, çünkü bu hareket hem giderme’den, hem de bastırma’dan prensip olarak ayrılır. Bastırılan ve giderilen, istenmeyen algılardır, burada ise bu imkansızdır – sa’lar her durumda, ES’ler ile rezonans eden istenen algılar olarak kalmaktadır. Bu durumda yeni bir hareket meydana gelir, bu hareket için ben “uzaklaştırmak” terimini seçiyorum. “Uzaklaştırma” – sa’ların bir takım alanda tezahür etmemesi ve bir takım ES yaşama ve gerçekleştirme prosesine – hatta onlar tırnak olsa dahi – etki etmemesi sa’sının gerçekleştirilmesi sonucudur. Rezonans eden imaj – oynak, aktif köpek yavruları kuvvetli, fakat şefkatli bir pençe ile uzaklaştırılır, kendi aktiflikleri ile yeni doğmuş, henüz zayıf yavruya kazaen zarar vermemeleri için. Yavrular, sabırsızlıktan hafif hafif viyaklayarak, duruyor ve, diğer yönlerde tam bir serbestliğe sahip, her yerde koşuyor, uzaklaştırıldıkları bölge hariç. Gene de onların dikkati, sokulup yeni yavruya dokunmak arzuları, onun tarafından hissediliyor ve sadakat, açıklık, sempati ile, henüz çok zayıf olduğu için gösteremediği karşılıklı oynaklık ile algılanıyor. Algılar diliyle söylersek, zevkin (çünkü bu örnekte zevk hakkında söz edilir) karışmak sevinçli arzularıyla rezonansı meydana gelir.

    ES’lere güven, şunlar olduğu zaman, tezahür eder:

    1) herhangi bir ES’in yüksek gelişme dinamiği mevcuttur,

    2) ES’ler, ekstatiklik sınırında tezahür eder,

    3) “keşifler havai fişeği”nin olduğu zaman – bu, açıklık-ES’lerinin birbiri ardınca meydana geldiği, keşiflerin birbiri arkasından gerçekleştiği ve parlak ES’lerin tezahür ettiği zaman.

     

    07-01-19) Eğer sende, patina’nın oluşmasına getiren tüm o şeyler henüz meydana gelmemişse, bu, burada anlatılan ve anlatılacak şeyleri yaşayamayacağın ve inceleyemeyeceğin anlamına gelmez.

    Güçlü sa’lar, küçük diziler oluştururlar, ki onlara ben “kümeler” demek istiyorum. Kümeler, hemen hemen patina’nın sahip olduğu aynı özelliklere, fakat daha az yoğunlukta ve dayanıklılıkta, sahiptir. “Küme” (cluster – Terc. notu) – bir sa toplamıdır, ki bu toplama giren sa’lardan her biri bu toplamın elemanlarından en azından bir tanesi ile değerlik bağı ile bağlıdır.

     

    Eta-na: “kümeler oluşurken, sa’ların birbiriyle rezonansı çok artıyor ve delici bir kuvvete ulaşıyor, yani sa yoğunluğu 6’ya ve daha fazlasına artıyor + onları gerçekleştirmek mümkün olduğuna dair 6 derecede bir emin olma meydana geliyor. Bunun yanısıra, bütün şüpheciler kaybolur, EF, zevk meydana gelir, ES’lerin keskinliği ve derinliği çok artar, ES’leri doğurmak çok kolay olur. NF meydana geldiğinde, kümenin elemanları arasındaki rezonans zayıflıyor ve küme dağılıyor”.

     

    Eta-ma: “sa’lar, birbiriyle rezonans ederek, kümeler oluşturabilirler. Kümelerin oluşma tarzları farklı olabilir. Ben,

    1) aynı ES’ler ile rezonans eden sa’lardan,

    2) 7-10 yoğunluktaki sa’lardan,

    3) 3-6 yoğunluktaki sa’lardan (daha az dayanıklıdır),

    4) farklı yoğunluktaki farklı ES’ler ile rezonans eden sa’lardan (bu durumda en yoğun sa, “kümenin çekim merkezini” oluşturur ve daha az yoğun olanları çeker) oluşan kümeleri ayırtediyorum. Daha az yoğun sa’lar destesinde en güçlü sa daha az yoğun olan sa’yı güçlendirir ve kendisi de güçlenir.

    Yapıştırım” – bağlanıma benzer bir prosesi belirten bir terim, fakat bu terimi, patina için değil, özellikle küme için kullanacağız. Olabildiğince çok küme oluşturmak mümkün, sa’ları birbiriyle yapıştırarak, farklı kümeler oluşturarak, ve her defasında bir sonuç meydana gelecektir – ya ES kuvvetlenir, ya sa’lar birbiriyle daha yoğun rezonans etmeye başlar, ya da keşifler meydana gelir.

    Sa’ların çeşitli kümeler halinde birbirine yapıştırımı, birincisi, bu sa’ların bundan önce rezonans etmedikleri ES’ler ile rezonans etmeye başlamalarına, ikincisi, sa’ların sıralı listesindeki konumlarının değişmesine, üçüncüsü de, sa’ların daha detaylaştırılmış, tırnaklarla kaplanmış olabilmesine getirir”.

     

    07-01-20) ES, ekstatik öncesi ya da ekstatik bir yoğunluğa ulaştığı zaman, o, saf, katkısız bir şekilde tezahür etmeye başlıyor ve hemen o anda onun ayırtedilmesi de kendi netliğini esaslı olarak değiştirmektedir – o, tamamen aydın, bulanıksız, net oluyor. Böyle parlak, net bir EAŞ için rezonans eden kelime – “berraklık”tır.

    ES’in, tezahür etme yoğunluğunun bir takım diyapazonu vardır, ki bu diyapazonun çerçevesinde bu ES ile rezonans eden EAŞ’nin netliği de değişir.

    a) ES’in yoğunluğu 6-7’ye eşit olduğunda, EAŞ netliği, daha az yoğun bir ES olduğu zamana nazaran hissedilir bir şekilde artsa da, ancak gene de “berraklık” kelimesi ile rezonans eden bir dereceye ulaşmaz. EAŞ netliğinin böyle bir seviyesini, oEAŞ, veyahut “berraklığın oluşma seviyesi”, olarak belirteceğim. OEAŞ olduğunda, her zaman berraklığın öntatması meydana gelir.

    b) ES yoğunluğu 7-8 olduğunda, yani ekstatiklik sınırında (iki tarafa biraz oynama payı ile), EAŞ, “berraklık” kelimesi ile rezonans eden bir netlik ile tezahür eder. Böyle bir EAŞ’yi, bEAŞ veya “berraklık” olarak belirteceğim.

    Berraklık,

    *) “yakıcı”, “buz gibi” kelimeler ile,

    *) delip geçen ışınlar imajı ile,

    *) güneş ışınlarının deldiği buz parçaları imajı ile

    kuvvetli bir şekilde rezonans eder.

    Berraklığın tezahürü, 7-8 yoğunlukta olan ES’lerin tezahürüne her zaman eşlik etmez. ES’lerin diğer niteliklerinin – derinlik, herşeyi kapsamışlık, keskinlik v.s. – ne derecede tezahür ettiği de önem taşır. Ne kadar çok diğer nitelikler tezahür etmişse ve onların tezahürlerinin gücü ne kadar daha çoksa, berraklığın tezahür etme ihtimali o kadar daha fazladır.

    Berraklığın tezahür etmesi, ekstatik ES’lere kendiliğinden olan ulaşımı bir kat kolaylaştırır.

    Onunla rezonans eden oEAŞ veya bEAŞ’nin tezahürüne neden olan ES’i, “berrak” kelimesiyle belirteceğim, fakat, bunun yanısıra, karıştırmamalı ve “berrak ES”in, “berraklık” olarak belirtilen bir nitelikte olan bir ES değil, çift ES’den – çıkış ES’i ve onunla rezonans eden müstesna bir nitelikteki EAŞ’den – oluşan bir akort’un belirtmesi olduğunu unutmamalıdır.

     

    07-01-21) Bazı sa’lar, varlıkları açıklığın yokluğuyla koşullanmış olduğuna dair bir açıklık meydana geldiği zaman, kaybolur. Mesela, eğer bir insan, samimi ve yönelmiş biri olarak kafada resmedilip tamamlanıyorsa, onunla etkileşime, onun gayretlerine destek sağlamaya yönelik yoğun sa’lar da tezahür edebilir. Hayaller dağılınca, bu sa’lar zayıflayabilir ya da tamamen yok olabilir. Böyle sa’lar hakkında, onlar “açıklık içinde eridiler” diye söyleyeceğim. Bunun yanında, sa’lar açıklık içinde eridikleri zaman, NF ya da hayal kırıklığı meydana gelmemek bir yana, fakat tersine – ES fonunun yoğunluğu hissedilir bir şekilde artar.

    Eğer, mesela, bundan önce ben kederlenmeleri gidermek ve ES’leri aralıksız yaşamak imkanının varlığına kısa ve sarih işaretleri vermenin tamamen yetersiz olduğu tahminine göre hareket ediyor (ve ilgili bir emin olma’ya sahip) idiysem ve bundan dolayı yolun aşamalarını açıklama ve detaylaştırma, makale yazma, pratikçileri etkileme teşebbüsleri ile ilgili birçok parlak sa tehür ediyor idiyse, ancak samimiyetsizliğin ve kederlenmeleri gidermek isteksizliğinin insanlarda değişmeler yokluğunun sebepleri olduğu açıklığı meydana geldikçe, böyle sa’lar açıklık içinde eriyor, kayboluyor, yerini parıldayan açıklığa, zafer sevincine, çağrıya, yönelime bırakarak.

    Hiçbir şartlarda açıklık içinde erimeyeceğine dair onlarla ilgili hem tahminlerin, hem de emin olma’nın mevcut olduğu sevinçli arzuları, “temel sevinçli arzular” olarak belirteceğim. Mesela, insanlarda ES’lerin olabildiğince sık ve yoğun tezahür etmesi arzusu, ve de samimi ve yönelmiş pratikçilere onların geyretlerinde elden geldiğince destek sağlamak arzusu, bu gibi arzulardandır. Böyle tsa’lara “extrovert (dışa dönük – Terc. notu)” (“etsa”) adını vereceğim. Gene, ES’ler içindeki kendi seyahatine devam etmek, keşifler yapmak, bu yerdeki algıları değiştirmek arzusu da, tsa’lardandır. Böyle tsa’lara “introvert (içe dönük – Terc. notu)” (“itsa”) adını vereceğim.

    Mesela, yönelim, çağrı, öntatma, uzaklaşmışlık gibi ES’lerin yoğunluğu, itsa’ların ne kadar parlak bir şekilde tezahür ettiğine çok bağlıdır.

    Mesela, sadakat, sempati, kendini verme, şefkat gibi ES’lerin yoğunluğu, etsa’ların ne kadar parlak bir şekilde tezahür ettiğine çok bağlıdır.

    Hem etsa’ların, hem itsa’ların tam olarak tezahür ettiği, herhangi bir tarafa bir çarpıklığın olmadığı zamanki pozisyonu, “dengeli pozisyon” olarak adlandıracağım.

    Tamamlamalar ve dışa itmeler ne kadar daha çok, açıklık ve samimiyet ne kadar daha az olursa, dengeli pozisyonun varlığının sona ermesi, etsa ya da itsa tarafına bir çarpıklığın meydana gelmesi, açıklığın, ki böyle bir açıklığın tezahür etmesi durumunda, içinde eriyebilecek sa payının artması ihtimali o kadar daha yüksektir. Bütün bunların sonucu olarak ma payı, onlara eşlik eden ND, NF ve sair kederlenmelerin tezahürleri artar, pratik, patinaj yapmaya başlar ve, durumu düzeltmek yolunda kararlı tedbirlerin yokluğu halinde, büsbütün durur, bir gerileme başlar.

    Her zaman, her türlü şartlarda dengeli pozisyonu elde etmek ve onu korumak amaca uygundur. Dengeli pozisyonu hatırda tutma, onu sürdürmenin etkili bir aracıdır.

     

    07-01-22) Sadakatin, sistem oluşturucu bir ES, bir çekim ve etki merkezi olduğuna göre, sadakat ile rezonans eden sevinçli arzuların – mesela, pratikçileri arama arzusu, onlara destek sağlama arzusu v.s. – en yoğun, en sürükleyici arzular olarak ortaya çıkmaları şaşırtıcı değildir. Böyle arzuların yoğunluğu, herşeyi kapsayıcı oluşları o kadar yüksek olabilir ki, onlar diğer arzuların, bu arada mekanik olanların da, tam bir spektrumunu kendi girdapları içine çeker. Diğer pratikçilere destek sağlama hareketlerinin sonuçlarıyla başlayan endişelenme, tam bir tuzağa dönüşebilir. Bu tuzağın içinden çıkmak için, pratikçileri gözlemleme işinde önemli bir tecrübeyi edinmek lazım, ki bu tecrübeden şöyle bir açıklık ortaya çıkar – eğer insanda ES’leri elde etmek, kederlenmeleri gidermek için gerçekten böyle bir arzu varsa, en kısa, en ufak tavsiye, adımları yapmaya başlaması için, ona yeterlidir. Ve tersine – eğer kişi, ES’leri yaşamak istediğini düşünüyorsa ancak, o halde bütün hayatını ona adasan, bir milyon tavsiye versen de – ona her zaman bir şeyler yetersiz olur, o her zaman bir şeylerden şikayet eder, bir şeyler rica eder ve hep daha yeni tavsiyeler, konuşmalar, açıklamalar, örnekler v.s. ister. “Kurtarmak” hummalı arzularını tüketerek, dağıtarak, gidererek ancak, bu tuzaktan kurtulmak mümkün ve, destek vermenin parlak sevinçli arzularını yaşayarak, bu desteği tutumlu, net çizgilerle sağlamak, bilinmeyene doğru kendi yolunu döşemeye devam ederek.

     

    07-01-23) Yoğun sa’ları aktif bir şekilde gerçekleştirmenin bir döneminden sonra, bir sıra kristalin açıklık içinde erimesi meydana geliyor. Bu, tamamen kaçınılmaz bir süreçtir, çünkü böyle toplu bir gerçekleştirme sonucunda yeni bir tecrübe birikmektedir ve, buna göre de, açıklık kuvvetleniyor ve tamamlamalar, diğer aldanışlar yok oluyor. Ve, birkaç kristalin, özellikle de destek sağlama ile ilgili olanların, açıklık içinde erimesi sonucunda, patina’nın tümü anın birinde dağılır. Kalan sa’ların yoğunluğu çok azalır. “Ejderhanın nefes verişi” başlar.

    “Nefes verişinde duraklama” – “nefes verme” ile “bir sonraki “nefes alma”nın başlaması, yani yeni patina’nın meydana gelmesinin başlaması, arasında tezahür eden bir hal.

    “Ejderha nefesi” – “nefes alışlar” ve “nefes verişler” dizisidir. Böyle bir nefes dönemi, birkaç ayı, yarım yılı alabilir – bu, birçok şartlara çok bağlıdır.

    Nefes verişindeki duraklama esnasında, bütün sa’ların yoğunluklarının çok kuvvetli bir şekilde azalması başlıyor – bazen sıfıra kadar. Bu dönemde istenmeyen hallerin hacmini azaltmak için, dikkati temel sa’lara döndürme’yi yapmak, “son sınır” pozisyonunu tutmak – “ne olursa olsun, gerileme ne kadar derin olursa olsun, ben, yapabildiklerimin bari asgarisini yapacağım: ND’leri gidereceğim, ES’lerin varlığını aklımda tutacağım” – amaca uygundur.

    “Nefes alışı”nın başlangıcı,

    a) kendiliğinden meydana gelen ES hacminin artması ile,

    b) nefes verişindeki duraklamanın sona erdiğine dair açıklık ile,

    c) bazı sa’ların kuvvetlenmesi ile,

    d) sa rekabetinin istenmeyen renk tonlarının (son nefes alışına nazaran) azalması ile,

    e) “objesiz bir sa” – Yönelim’in daha parlak ve sabit bir şekilde tezahür etmesi ile

    karakterize edilir.

    Sa’nın, yeniden meydana gelen patina’nın kristali olması için, şimdi rezonansın, sadece diğer kristaller ile değil, fon bir yönelim ile de meydana gelmesi, gerekli olmaktadır. Meydana gelen sa’lar, parlak, dayanıklı, ancak yönelim ile rezonanslarının meydana geldiği zaman onları gerçekleştirme arzusu ile desteklenen sa’lar oluyor.

    Meydana yeni gelen kristal adayı, bir takım zaman içinde yönelim fonunda tezahür eder, “sa ekspozisyonu gerçekleşir – dikkat, yönelimden sa’lara geçer, ki sonunçta rezoanas ya meydana gelir, ya da gelmez. Bununla rezonans eden imaj – sanki, onu her tarafa geren objesiz sa ile dolup taşan bir göl, şu ya da bu dereyi kendi suyu ile doldurup doldurmamaya seçiyor. Ekspozisyon, içine muhtemel gerçekleştirmenin (bu gerçekleştirmenin karakteri, hacmi ile yanısıra) ve gerçekleştirmemenin sonuçlarının imajlarının, hem gerçekleştirme arzusunun, hem de gerçekleştirmeme arzusunun katalizatörleri olabilen hareketlerin girdiği prosesler toplamı ile eşlik edilir.

     

    07-01-24) ES yaşama hacmi arttığında, memenunluk (“etkili pratikler” kısmında anılan “dördüncü muhafız”), PD arzusu meydana gelir, fakat yavaş yavaş, memnunluk ve PD meydana gelir gelmez, ES’lerin hemen, sanki gölgeye çekilir gibi, renksizleştiği tecrübesi birikir. Bu, parlak ES’ler meydana gelir gelmez, hemen memnunluğun ve PD’lerin meydana gelmelerine engel olmak – memnunluğu ve PD’leri, onların en ilk safhasında gidermeye yönelik hareketleri yapmak (bu, hem şu anda memnunluğun yüksek bir ihtimalle meydana geleceğinden kendine hesap verme, hem duygusal cilalama, hem memnunluğa saldırmak ve onu meydana gelmesinin ilk belirtileri görülür görülmez hemen gidermek kararlılığı v.s.) – arzusunun meydana gelmesine getirir.

     

    07-01-25) Cinsel arzuların, eşlik eden algıların analizi ile eşlik edilen, gerçekleştirilmesi ilerledikçe, orgazm, hep daha az istenen bir olay olmaktadır, mekanik cinsel arzunun (yani sahip olma arzusu, aleladelik ve can sıkıntısından kaçmak arzusu v.s. ile koşullanmış arzunun) payı azalmaktadır, esinli cinsel arzunun (yani erotik algılar, sempati, sevgi ve sair ES’ler ile eşlik edilen arzunun) payı ise artmaktadır. Bütün bunlar, anın birinde (bu, büyük ihtimalle, seks yaparken, senin, yoğun erotik algıları ve sair ES’leri yaşayarak, uzun süre orgazmın sınırında bulunduğun bir an olur) göğüste, ya da yürekte, ya da boğazda (ayrı ayrı ya da beraber) zevki yanmaya başlamasına getirir. Bu his, o kadar çekici, diğer ES’ler ile o kadar rezonans edici olabilir ki, hatta cinsel arzu bir kenara çekilir (onun yoğunluğunun çok yüksek olmasına rağmen). Bundan sonra zevk, ES’leri yaşarken ve bu zevki hatırlarken, hep daha sık uyanmaya başlıyor, öyle ki, er ya da geç onu aralıksız yaşamak arzusu meydana geliyor. Zevkin yüksek konsantrasyonlarında üstün mutluluğu yaşamak mümkün, yürekte meydana gelen zevk ise, son derece keskin ve parlak bir zevkin (“Atman”) meydana gelmesine getirebilir. İlk başta üç ana merkezde tezahür eden zevk, yavaş yavaş bedenin diğer kısımlarına yayılmaya başlıyor ve bu, bedene oldukça acayip bir etkiyi yapıyor – beden, son derece enerjik, canlı sıhhatli, duyarlı oluyor, o, kelimenin tam anlamıyla, gençleşiyor – özellikle, en az 500 yıl yaşayacağına dair emin olma’nın doğurulması ile bağdaştırılınca. Devamlı bir zevk fonu sayesinde transformasyonu gerçekleşen beden, ES’ler içinde daha sonraki seyahatin dayanağı, daha sonraki keşiflerin katalizatörü olur.

    Sadece yoğun cinsel ve erotik algılar değil, fakat her türlü ES’lerin yüksek konsantrasyonu da zevkin uyanmasına büyük bir katkıyı yapar. Direkt bir bağımlılık vardır – ES’lerin (mesela, ES’leri doğurma biçimsel pratikleri ile ulaşılan) konsantrasyonu ne kadar daha yüksek olursa, spesifik zevk dalgaları bedenden o kadar daha sık geçer.

    Zevk dalgaları, tezahür etme karakteri bakımından, denizin kıyıya vuran dalgalarını çok andırır – onlar, bedenin yaklaşık aynı kısımlarından geçer, fakat anın birinde kuvvetli bir dalga birdenbire geçer ve yeni kısmı zapteder – bu andan itibaren bedenin bu kısmı, zayıf bir dalgaya bile cevap vermeye başlar. Böylece, bedenin hep daha çok kısımları zevk dalgası içine sürüklenmiş olur ve, kendi tarafından, onun ES’ler ile rezonansını artırır. Ve, zevk dalgaları içine sürüklenmiş bedenin hacmi he kadar daha fazlaysa, anın birinde yarmanın (atılımın) başlaması ihtimali ve senin özellikle parlak, dayanılmaz ES’ler yaşama ihtimalin o  kadar yüksektir. Bazen böyle yarmalar uyku esnasında meydana gelir ve ancak bir zaman sonra sen onların aynı yoğunluğunu uyanıklık esnasında yaşama kabiliyetine sahip olursun.

    Bedenin kısımlarının zevk etkisi altında “uyanma” sürecinde üç önemli aşamayı ayırmak mümkün:

    1) tatlı bir gerilim zaman zaman bu kısımda meydana gelir

    2) zevk dalgaları, esinli fonun ya da parlak ES’lerin (bu arada, açıklığn da, sa’ların da) yüksek konsantrasyonu esnasında, bedenin üzerinden geçerek, bedenin bu kısmını zapteder ve o, keskin bir zevk ile bir-iki saniyeye parlayıverir

    3) fon bir alevlenme – zevk bu kısımda, dalgalar dışında da meydana gelir, rezonans eden imaj – sanki ateşteki korlar rüzgardan kendi kendine hep daha parlak yanmaya başlıyor.

     

    07-01-26) Algıları ayırtetme, meydana gelen yasallıkları açığa çıkarma, tahminlerin meydana gelmesi v.s. gibi ussal açıklıkların toplamı – bütün bunlar, parlak öntatmaların meydana gelmelerine getirir.

    Mesela, zevk tezahürlerinin sıklaşması sürecinde bir sıra yasallıklar açığa çıkarılır. Mesela, zevk dalgaları ile zaptedilen kısmın, göğsün ortasından yukarıya ve aşapıya doğru genilediğini kolay görmek mümkündür. Arkasından, bu dalgaları yukarıya doğru “kamçılamak” öntatması meydana gelebilir, onların yukarıda bedenin yeni kısımlarını “ayarlamaları” için. Onları aşağıya doğru “kamçılamak” öntatması meydana gelebilir. Onları kamçılamamak ve sürecin bu durumda nasıl gelişeceğini gözlemlemek öntatması meydana gelebilir. Ya da, bu dalgaları tutmak, onlardan önce gelen konsantreli zevke “orgazm” ile patlamasına izin vermemek ve daha sonra gelen olayları incelemek öntatması meydana gelebilir.

    Öntatmanın arkasından sevinçli arzular meydana gelir. Sevinçli arzuların arkasından, onları gerçekleştirme hareketleri (genellikle) gelir. Hareketlerin arkasından, algılar toplamındaki değişimler meydana gelir. Ayrıca, bazı değişimler, sevinçli arzuların sadece tezahür etme olgusundan dolayı başlıyor.

    Dğişimlerin arkasından, onları incelemek, yeni algıları, onların yeni karşılıklı bağlantılarını ayırtetmek sevinçli arzusu meydana geliyor, buradan da yeni açıklıklar meydana geliyor ve saire.

    Bu dizide, kendi karakteristikleri açısından bütün elemanlar benzer değildir. Bazıları tahmin edilebilir bir karaktere sahiptir – mesela, eğer algıları ayırtetme gayretleri ortaya çıkıyorsa, o halde şüphesiz er ya da geç onlar ayırtedilecektir – bu, tahmin edilebilir. Eğer bir sıra sevinçli arzu meydana geliyorsa, onları gerçekleştirmek sevinçli arzuları da, yüksek bir ihtimalle, meydana gelir – burada da tahmin edilebilirlik dercesi yüksektir. Fakat, öntatma asıl nereye “yönelir”? bunu, % 80 bir olasılık ile tahmin etmek mümkün mü? En azından % 50 bir olasılıkla? Ya da % 30? Hayır. Öntatma, onlarca yönlerden her birine, onların her bir toplamına “yönelebilir”. Hangi keşiflerin olacağını, hangi yeni algıların ve yasallıkların tezahür edeceğini de önceden tahmin etmek imkansızdır. Keşiflerin önceden tahmin edilemez oluşu, daha sonraki öntatmaların önceden tahmin edilemezliği ile çarpılarak, tam bir tahmin edilemezliği doğurur.

    Buna dair olan açıklığı, “mutlak bir tahmin edilemezliğin varlığına dair açıklık”, ya da, daha kısa, “tahmin edilemezliği açıklığı” (“tea”) olarak belirteceğim. TEA, genellikle, ancak uzun süren bir keşifler, öntatmalar, sevinçli arzular, değişimler serisinden sonra dayanıklı bir şekilde meydana gelir.

    TEA, sır duygusu, öntatma, çağrı, yönelim, uzaklaşmışlık, ebedi bahar ile rezonans eder. O, dünyanın belirli tablosundan mekanik bir emin olmanın gücünü azaltır, “ben” mefhumunu ve bütün olarak kendi önemlilik duygusunu zayıflatır.

     

    07-01-27) Zayıf, fakat uzun süreli bir esinli fon dahi, ve de sık olarak ona eşlik ve merkezleri göğüste, boğazda ve yürekte olan bir zevk fonu, algıların ayırtedilmesinin daha kolay ve daha sarih olmasına yardım eder. Ayırtetmek yeteneğinin kuvvetlenmesi ile ilgili çok sayıda keşifler arasında, sevinçli arzuların yeni sınıflarının keşfedilmesini belirtmek mümkün. Samimiyetsiz bir insanın hayatı, bir sis içinde geçer – o, birşeyler yaptıktan sonra, birdenbire duraklayıp bunu niye yaptığını düşünmeye başlar. Bu, bir saat ya da bir gün sonra olabilir, bir yıl ya da beş yıl sonra da. Pratik ile uğraşan biri, arzuları tasnif etme arzusunu duyar – o, ya (şu anda onun için) açıkça yalan mefhumlar ve ND’ler ile, ya da mekanik bir süredurum, kör bir alışkanlık ile motivelendirilen arzuları memnuniyetle eleyerek, sevinçli, yani öntatma ile eşlik edilen arzular (sa) için yolu temizliyor. Ki, genellikle, o da sa rekabeti esnasında olup bitenleri ayırtedemiyor gene. Söyleyebildiği tek şey – falan bir arzu takımı vardı ve işte şu arzuyu en çok gerçekleştirmek istedim, fakat bu, bir sa’nın diğer bir sa’ya üstün gelmesi nasıl oluyor? Ancak samimiyetin keskin arzusu, ayırtetmeye getirir.

    Samimiyet arzusu, en çok gerçekleştirmek istenen sa’yı seçme sürecinin “tadını çıkarmak”, nihai kararı uzatmak için spesifik bir arzunun meydana gelmesine getirir – bunun yanında, sadece sa’ları yaşamaktan, onları ayıklamaktan gelen spesifik bir zevkten başka, göğüste, yürekte ve boğazda [fiziksel] bir zevk hissi de meydana gelir – bu zevk, aynen orgazmın sınırında kendini tutarak, bunun yanında parlak bir sevgi yaşayan bir insanın yaşadıklarına benzer. Böyle bir “sa’ları ayıklama” arzusunu, sa2 olarak belirteyim.

    Sa2’nın şu ya da bu sa’yı sonuçta asıl ne şekilde kuvvetlendirdiğini ve onun ilk sırada gerçekleştirilmesine yardım ettiğini saptamak arzusu, bunun çoğu zaman mekanik bir şekilde olduğunun ayırtedilmesine getirir. Birkaç sa tezahür olunduğunda, en yoğun öntatma ile eşlik edilen bir sa’yı gerçekleştirmek sevinçli arzusu meydana gelir. Dikkat, bir sa’dan bir sa’ya geçer, fakat, bunun yanısıra, işbu sa’nın gerçekleştirilmesinde tahminen meydana gelecek haller karşılaştırılır. Bu halleri karşılaştırmak arzusunu sa3 olarak belirteyim. Bu, genellikle, çok çabuk olur – öyle toplu bir yumak halinde ki, algıları ayırtmekten zevk yaşamayan bir insan, hiçbir şey farketmez. Oysa, özellikle bu  aralığında “mekanik yığışma” mümkündür – hem mefhumlar, hem korkular, hem mekanik arzular, hem de sadece alışkanlıklar devreye girebilir. Mesela, ben şu anda a) İngilizce’yi öğrenmek, b) 500-emin olma’yı antrenman etmek istiyorum. Bir zaman tereddüt ettikten sonra, İngilizce öğrenmeyi seçiyorum – 4 derecelik bir öntatmayı yaşıyorum – galiba, herşey çok iyi. Fakat sa2 meydana geliyor – dönüp, bu seçimin nasıl gerçekleştiğine dikkatlice bakmak, sa’ları bir daha ayıklamak arzusu. Bu sa’ları yavaş ayıklama sürecinde sa3 meydana geliyor, çıkış sa’larının gerçekleştirilmesi sürecinde tahminen meydana gelecek hallerin ayıklanması gerçekleşiyor ve ben, İngilizce’yi öğrenmek arzusunun şu aşağıdaki algılarla takviye edildiğini ayırtediyorum:

    *) İngilizce kitapları okuyabileceğimin önceden tadılması ile

    *) başka kültürlerin taşıyıcılarıyla konuşabileceğimin, yeni izlenimler, yeni bilgiler alabileceğimin önceden tadılması ile

    *) yeni birşeyler ezberlediğim zaman yaşadığım  o spesifik zevkin önceden tadılması ile

    *) İngilizce’yi daha iyiy bileceğimden memnunluk ile (öntatmayı zayıflatan mekanik, ölü yapan bir bileşkendir!)

    *) bari birşeyleri muhakkak ezberleyeceğimi, en azından herhangi bir sonucu yüzdeyüz alabileceğimi bilmekten memnunluk ile (öntatmayı zayıflatan mekanik, ölü yapan bir bileşkendir!)

    500-emin olma’yı antrenman etmek tarafında şu aşağıdaki algıları ayırtediyorum:

    *) bu şaşırtıcı emin olmayı ve ona eşlik eden ES’leri yaşamanın önceden tadılmasını

    *) yeni deneylerin, ölü emin olma’ları aşmak için yeni gayretlerin önceden tadılmasını

    *) yeni keşiflerin önceden tadılmasını

    *) yeni keşifleri ile ilgili olarak dünyanın tablosunun değişmesinin önceden tadılmasını

    *) yenilgi korkusunu (incelemeye başlamadan, onun bu kadar açık bir şekilde kendini gösterdiğinden kendime hesap vermiyordum)

    *) süredurum – öyle de iyi gibi gelen bir şeyi değiştirmek isteksizliği – yani memnunluk – bir muhafız daha

    *) değişiklikler korkusu – du muhafız da hemen burada hazır duruyor.

     

    Bu inceleme sonucunda ben asıl bu kederlenmelerin İngilizce öğrenmek sa’sı yararına seçimin gerçekleştiğine getirdiklerini farkediyorum.

    Bundan sonra işe kederlenmeleri gidermek arzusu giriyor – ve, onlar giderildikten sonra, tekrar sa’ların ayıklanması başlıyor ve, 500-emin olma’yı antrenman etmek sevinçli arzusunun şu anda çok daha kuvvetli olduğu ortaya çıkıyor – ben asıl bu faaliyete başlıyor ve 8 derecede bir öntatmayı yaşıyorum.

     

    Bütün bu tablo biraz hantal görünür – fakat ancak ilk başta, ayırtetmenin zorla verildiği, sanki üstüne gelen bir sis, dalgınlık, herşeyi boşverip “sadece yaşamak” mekanik arzuları ile mücadele ettiğin zaman. Fakat, “sadece yaşamak”ın bu durumda “kederlenmelere boyun eğmek” anlamına geldiğine dair açıklık kamçılıyor, sıradaki gerilemenin içine düşmeye vermiyor.

    Yavaş yavaş süredurum geri çekilir ve, kendi algılarında ulaşılan billur gibi bir açıklık ve de ES ve esinli fonun yoğunluğunun artması, diğer herşeyin arasında, “tehevvür fırtınası” gibi şaşırtıcı bir halin sıklaşmasına ve tezahürünün kuvvetlenmesine getirir.

     

    07-01-28) Mekanik yakalama” (veya “rekabet inhibisyonu”) olayı – eğer arzu, sevinçli bir arzu olarak uyansa bile, tezahürü ve daha sonraki gerçekleştirilmesi sürecinde ona hemen hemen her zaman mekanik bileşkenler karışır ve onlar sonuçta egemen olmaya bile başlayabilirler, yani “mekanik bir yakalama” meydana gelir. Bu, tecrübeli pratikçilerde bile meydana gelmektedir (sıradan insanlar hakkında konuşmuyoruz bile) – yıllar ve on yıllar boyunca geliştirilen mekanik arzular (ma) yaşamak alışkanlığının gücü işte böyledir – öğretmenler, ana babalar önünde rapor vermeler, sınavlar, denetimler, değerlendirmeler, cezalandırmalar ve ödüllendirmeler… incelemek ve bellemek sa’sını bütün bunlar kadar başak hiçbir şey böyle öldürmez. Mesela, fizik biliminden birşeyler öğrenmek arzusu, sevinçli bir arzu olarak başlar, bir-iki dakika sonra ise onda öğrendikleri ile insanlar üzerinde izlenim bırakmak, kendinden hoşnutluğu yaşamak arzusu, olabildiğince çok şeyler öğrenmek ma’sı, öğrenileni mutlaka bellemek ma’sı, unutmak korkusu, unuttuğundan dolayı hayal kırıklığı yaşamak korkusu v.s. artık egemen olur – onlarca parazit, sımsıkı yapışır.

    Sevinçli arzuyu yaşarken, ana hedef – öğrenme PROSESİNİN KENDİSİNDEN, okuduğunu bellemek teşebbüslerinden zevk, sevinç, sır duygusu, öntatma v.s.’yi edinmek, aynı zaman bu okuduğunu mutlaka bellemek arzusu zayıf, ikincil olabilir veya hatta asla olmaya da bilir! (bunun yanısıra, belleme kalitesi, sadece bellemek ma’sının olduğu zamanki durumdan, çok daha yüksek olur).

    Mekanik arzuları açığa çıkarma ve gidermenin kontrol edilmesi:

    *) bir açıklığa – bu ne kadar da müthiş bir şekilde zor – özellikle sa yaşamak ve gerçekleştirmek! Daima ma yükü karışır.

    *) ma’lardan kurtuluş coşkusuna, ES’lerin çığ gibi fışkırmasına

    *) sa’ların yoğunluğunun, sağlamlığnın ve sevinçliliğinin esaslı olarak artmasına

    getirir.

     

    07-01-29) Tehevvür fırtınasının karakteristikleri:

    1) Kekinleşmiş bir samimiyet

    2) Samimiyetin keskin arzusu

    3) Aptallığı, süredurumu, bayağılığı aşmada parlak bir azim

    4) Keskinleşmiş bir ussal açıklık

    5) ES’lere, kederlenmelerden kurtuluşa parlak bir yönelim

    6) Göğüste, boğazda ve yürekte olan, bedenin komşu kısımlarına yayılan yoğun bir zevk fonu

    7) Özellikle zevk dalgaları sonucunda, bedenin yeni kısımlarında “tatlı bir kırılmanın” meydana gelmesinin yüksek ihtimali

    8) Algıların parlak tazeliği

    9) Tehevvür, yoğunluğunun en üst noktasına ulaştığı zaman, diğer ES’ler hemen hemen büsbütün kaybolur, fakat, bunun yanısıra, tehevvürün yoğunluğu düştüğü zaman, onların, yağmurdan sonra mantarlar gibi, tekrar ortaya çıkmasına dair açıklık vardır

    10) Sa’lar da aynı şekilde, sanki eriyor, kayboluyorlar gibi, arzularda spesifik bir yanılma meydana geliyor – herşey tehevvür fırtınası ile kaplanmış, herşey havaya kadırılmış ve çok kuvvetli bir hortumla karıştırılmaktadır

    11) Fırtınanın dinmesi, inişli çıkışlı olur, arkasında hayatın artmış doluluğunu bırakarak

    12) Tehevvür fırtınasının kısa vadeli sonuçları şunlardır:

    *) zevk fonunun kuvvetlenmesi

    *) samimiyetin, açıklığın, azmin, sebatın seviyesinin artması

    *) sa’lar, parlak bir biçimde ifade olunan bir “sağlamlık”, “berraklık” niteliğini kazanır

    *) emin olma’yı oluşturmak daha kolay

    *) bayağılığa, memnunluğa, aleladeliğe karşı uzlaşmazlık kuvvetlenir; fiziksel bir mide bulantısı hissi, bu halleri sadece düşünmekten bile meydana gelir.

    Bu fırtınanın sonuçlarından hangisinin uzun vadeli olacağı, tabii ki, sadece pratikçiye bağlıdır.

     

    Tehevvür fırtınası, memnunluk, samimiyetsizlik v.s. fon ölgün halini zayıflatır, bunun sonucunda da algıların tezahür etmesinin yeni niteliği meydana gelir, ki bu nitelik, “algıların keskinleşmesi”, “ES’lerin yeni boyutu”, “sanki, bütün algıların, bu arada ES’lerin de, üzerine kara gözlük gibi geçirilmiş olan bir kılıfı çıkarmışlar” olarak tasvir edilebilir. Buna, tazeliğin parlak hissi eşlik eder, yani “kılıf”, sadece ES’leri değil, fakat hatta hisleri bile körletiyormuş.

     

    07-01-30) Bayağılık, memnunluk ve aleladelik (“BMA”), tehevvür fırtınasından sonra olduğu kadar, başka hiçbir zaman bu kadar açıkça istenmeyen ve hatta iğrenç olmuyor. Fırtına dindiği zaman ve hal yavaş yavaş her zamankine döndüğünde, özellikle kolay ayırtetmek oluyor – mevcut algılar terkibinde bu zehirin ne kadar da çok olduğunu. BMA’nın muazzam, canlı herşeyi öldüren gücü, pratikçi, keskin, yoğun ND’lerden ve derin NF’den ne kadar daha büyük derecede kurtuluyorsa, o kadar daha aşikar oluyor. Sözgelimi, BMA haline, bu memnunluğu kaybetme korkusunun hemen hemen ya da tamamen ayırtedilmez çok kuvvetli derin bir NF’si her zaman özgüdür.

    BMA – şu veya bu sebeplerle yoğun ND’lerin dışına çıkan herkesi acımasızca kendi içine çekmeye çalışan dev bir bataklık gibidir. Uygun bir örnek – sıradan bir Avrupalı’nın hayatı: topyekün bir aleladelik, onu BMA’nın sağlamlaşmasına, tekdüze PD’lere sürükleyen ufak tefek spazmodik arzular kesmekeşi. Memnunluğu kaybetmenin fon yoğun korkusu – bazen o kadar yoğun ki, yüzü tamamen iğrenç vahşi-acınacak bir ifade kazanır. Kendine acıma, tüm diğer algıların üstüne egemen olur, eğer bari bir şeyler istediği gibi gitmiyorsa. Ve saldırganlık – tabii ki, bütün bunlar, nazik ve imkansız derecede çarpık gülümsemeler maskesine saklanan bir asabiliğin ve saldırganlığın geliştirilmesine getirmektedir. Ve aptallık. Düşünceler – boşuna dönen bir çark gibidir (mesela, konuşmayı tutmak için, müthiş bir can sıkıntısından ölmemek için).

    Eğer ND’lerin zayıflaması, pratiğin sonucu olarak geliyorsa, bu durumda da pratikçi kaçınılmaz BMA’nın içine çeken bataklı zeminine düşer, bu, insanın ND’lerin içinden şartlar sayesinde çıktığı zamanki kadar parlak ifade olunmazsa da. Ve – bundan başka – pratikçide samimiyet arzusu, ES’lere eğilim, gerilemeleri aşma tecrübesi vardır, onun için o, üzerine gelen BMA’yı sadece ayırtetmek değil, fakat onunla etkili bir şekilde mücadele etmesini de bilir.

     

    07-01-31) Emin olma ile otomatik manipülasyon, inananları bu kadar çeken softalığın, inatçı mefhumsallığın ve batıl inançların o etkisinin temelinde yatmaktadır. Mesela, “Tanrı”nın varlığından emin insanların arasında, onun varlığından emin olmaya dair kendi arzunu gerçekleştirmek kolaydır. Şöyle bir deney meşhurdur: denek (ki, böyle bir deneyin onun üzerinde uygulandığını bilmiyor), tanımadığı insanların arasında bulunuyor ve bu insanlar, onların önünde yatan bir taşın siyah olduğunu çok canlı ve inandırıcı bir şekilde iddia ediyor (oysa taş, beyaz idi). Denek, sürücül alışkanlıktan dolayı onda meydana gelen emin olma’ya 10 dakika kadar direniyor, fakat eninde sonunda kırılıyor ve tereddüt ile, fakat gene de kabul ediyordu taşın aslında siyah olduğunu. Bundan sonra batıl inançlar hakkında neler söyleyelim ki.

    “Plasebo” örneğinde biliriz ki – insana onun emin olma’sının ne kadar muazzam bir etkiyi yaptığını: hasta, yeni etkili bir ilacı aldığından emin olarak, sadece baş ağrısından değil, fakat ciddi hastalıklardan da tedavi olabilir ve bu, haplarda aktif maddelerin asla olmadığına rağmen. Buradan ve birçok kolay canlandırılabilen diğer örneklerden, mekanik bir emin olma’nın dahi insana çok büyük, bazen de belirleyici bir etkiyi yaptığı açıktır. Mesela, eğer inanan birinin “Tanrı” hakkıdaki telakkisi, “Tanrı”nın onu koruduğuna dair olduğunda, sonuç olarak, aşırı bir emin olma, bir korunmuşluk duygusu olur, insan etrafındakiler üzerinde daha yararlı bir izlenim bırakır, çekingenliği, esassız korkuları daha kolay aşar ve genel olarak, böylece, istenen sonuçları, böyle bir emin olma olmadığı zamankine nazaran, daha büyük bir ihtimal ile edinir. Fakat, bu emin olmanın mekanik bir emin olma olduğuna göre, o, peşinden istenmeyen sonuçları da getirir – mesela, aynı insanda “Tanrı” hakkında, onun devamlı onu gözettiğine dair bir telakkisi de olabilir (fikrin akışı şöyle olabilir: “ki, başka türlü beni nasıl koruyabilir, eğer gözetmezse”). Sonuç – utanma duygusu, “Tanrı”nın negatif tavrının korkusu, cezalandırma korkusu, kendini daima bir gözetim altında hissetme, arzuların felci, “Tanrı’nın öğütlerine” uygun şekilde davranmak mekanik arzularının hakimiyeti v.s.

    Pratikçi, kederlenmelerin içine dalmış bulunan insandan farklı olarak, serbest bir şekilde (yani, sevinçli arzusuna uygun şekilde) ND’lei yaşamayı durudurmak ve ES’leri yaşamaya başlamak nadir ve harikulade imkanına sahip olmaktan başka, daha, sadece böyle bir arzunun onda olduğundan ve ardıcıl egzersizlerle emin olma’yı yönetme yatkınlıklarını kendinde gelitşrdiğinden dolayı, bir emin olma’yı, başka bir emin olma’ya değiştirme imkanına sahiptir.

     

    07-01-32) İnsan, alışıp da “norm çerçevesi dahilinde”, “norm” olarak sayacak kadar uzun bir zaman süresi onların içinde bulunduğu hallerin diyapazonunu, “mecra” olarak belirteyim.

    İnsan, mecrada bulundukça, periyodik olarak, kısa kısa fışkırmalarla, onun dışındaki halleri yaşıyor. ES payının, normal haldeyken olandan hissedilir şekilde daha fazla olduğu hallerin toplamını “sağ kıyı” ve ND payının daha yüksek olduğu haller toplamını da “sol kıyı” terimiyle belirteyim.

    ES fışkırmaları meydana geldiği zaman, onları yaşama anının kendisinde hayattan gelen zevk, son derece yoğun, parlak olarak ayırtedilir ve daha sonra ES’ler hakkında çok çekici haller olarak hatırası kalır. Yani ben bu ES’i zayıf şekliyle yaşayabilir, onun çekiciliğini hissedip ayırtedebilirim ve bunun geçmiş durumun imajlarıyla eşlik edildiğine göre (ki onlar, böylece, bir ferment, ES için bir esinli faktör görevini yapar) ben buna “ES’leri hatırlamak” diyorum. Böylece, “ES’leri yaşamak” ve “ES’leri hatırlamak” terimleri aynı şeyi belirtir – ben şu anda ES yaşıyorum. Fark, ancak ikinci durumda, bir olay hakkındaki esinli faktör olan hatıraların açık olarak ayırtedildiğindedir.

    Spontan olarak meydana gelen ES fışkırmaları + rezonans eden durumların hatıralarıyla doğurulmuş ES fışkırmaları’nı “yönelim faktörü” (YF) olarak adlandıracağım.

    Algılarıngenel toplamında YF payı az olduğu zaman, insan “memnunluk” halini yaşar. Eğer bunun yanısıra daha ND fışkırmaları da sıklaşıyor ve/veya NF kuvvetleniyorsa, bu durumda “memnuniyetsizlik” hali meydana gelir. Memnunluk – stabil bir hal değildir ve daima memnuniyetsizlik tarafına bir kaymayı yaşar.

    YF payı arttığı zaman, mecrada bulunma, “memnunluk”dan “bayağılık”a, “aleladelik”e dönüşür, yani ES fışkırmaları ne kadar daha çok olursa, memnunluk halini kabul etmeyiş de o kadar daha fazla olur ve ben onu, aleladelik, ölgün bir bayağılık olarak ayırtetmeye başlıyorum.

    Mesela – haftanın tümü boyunca sen son zamanlarda genelde yaşadığın gibi yaşıyorsun ve genel olarak senin bu işine gelir, sen memnunluğu yaşıyorsun. Gelecek hafta Çarşamba günü sen birdenbire bir ES, keşifler, sevinçli arzular kabarmasını yaşadın. Perşembe günü uyandın, ve herşey tekrar eskisi gibi – olayla, aynen eskisi gibi gider, herşey tamtamına bundan önce olduğu gibidir, tek bir şey hariç – memnunluk zayıf, sen a) aleladeliği ve b) bu hali değiştirmek, daha çekici halleri elde etmek arzusunu kaydediyorsun.

     

    Bayağılık halinde iki arzuyu ayırtetmek mümkün:

    a) bayalığın bitmesi arzusu, yani “kaçmak arzusu”

    b) daha çok ES olması arzusu, yani “ES’lere yönelmek arzusu”.

    Kaçmak arzusu, sık mekanik arzular ve ND’ler ile eşlik edilir. Yönelmek arzusu ancak ES ve diğer sevinçli arzular ile eşlik edilir.

     

    Mecra, sağa ne kadar daha yakın olursa, YF payı arttığında “ıztıraplardan kaçmak” arzuları onda o kadar daha az, “ES’lere yönelmek” arzusu o kadar daha çok meydana gelir. Aralıksız bir esinli fon olduğu zaman, hem bayağılık, hem de “ıztıraplardan kaçmak” arzusu, onlara eşlik eden ND’ler ile birlikte, büsbütün yoktur – sadece, ileriye, ES’lere, yeni keşiflere, seyahate doğru bir çekim vardır. Böylece, pratikçi, bir tırtıl gibi hareket eder – onun bedeni ortada bulunurken, ön ayakları ileriye doğru uzar, arka ayakları da arkadan çekilir, bunun yanısıra, o, devamlı üç hal şeridi arasında yer değiştirir – menunluk (sembolik olarak, “orta hal şeridi”), bayağılık ve yönelim. Buna dair açıklık, pratikçi bir haleden bir hale birçok kere gidip geldikçe, meydana gelir ve bu, kendi pozisyonunu daha gerçekçi bir şekilde değerlendirmeye, daha etkili pratikleri seçmeye ona izin verir.

     

    07-01-33) Bazen ES’lerin mevcudiyetini ya da onları direkt şimdi yaşamak imkanını sadece hatırlamak yeterlidir ve hemen hem ES’leri yaşamak sevnçli arzusu, hem onların kendileri meydana geliyor. Esinli faktörlere bu kadar yüksek cevap veriş derecesini, “sıfır-tepki” olarak belirtelim. Mecra, sağa ne kadar daha yakın olursa, sıfır-tepki’nin mümkün olduğu haller payı da o kadar fazla olur. Böyle haller, parlak bir şekilde tezahür etmese de, fakat sürekli olan bir esinli fon ile karakterize edilir. Böyle bir hali, “sıfır-hal” (sıfır-h) olarak belirtelim. Ben bu terimi şu sebepten seçtim: EF’nin sürekli olmaya başladığı an – bu, bir tekillik (singularity – Terc. notu) noktasıdır, yani bu, ND’ler ile uçtan uca delinmiş olan bildiğimiz dünyanın birçok kanunlarının kendi işlemesini durdurduğu, bildiğimiz birçok kuralların, kanunların, akıl yürütmek ve davranmak yöntemlerinin saçma olduğu bir andır. Tekillik noktası, bu – imgesel olarak söylersek – meydana gelen keşifleri tasvir etmek için bize yeni bir dil gerekecek kadar birbirinden farklı olan dünyalar arasında bir geçiş noktasıdır.

    Sıfır-h’de “katmanlaştırma” pratiği mümkündür. Pratik, şundan ibaret: dikkatin, esinli faktörlere (EFa) o kadar sık döndürülmesi (DD) gerçekleştirilir ki, sonuçta net, sürekli bir esinli fon (EF) meydana gelir. O, dayanıklı olduktan sonra, bu esinli fon için esinli faktörleri hep daha seyrek canlandırmak (yani aktifleştirmek, faaliyete geçirmek) mümkün. Dikkatin, EF netliği azalmadan, EFa’ya döndürme sıklığını azaltmaya başlayabildiğim fazı, “katmanlaştırma fazı” olarak adlandıracağım.

    Katmanlaştırma fazında ben başka bir EF’yi doğurmaya başlayabilirim ve bunun yanısıra meydana gelen ES fışkırmaları + ilk EF ile rezonans, nihayet, sanki birinci EF’nin üzerine katman oluşturan, onun içine geçişim yapan ve, buna rağmen, net bir şekilde ayırtedilebilen ikinci bir EF’nin meydana gelmesine getirir.

    Tabii ki, katmanlaştırmayı antrenman etmek için en basit yöntem – etrafında en çeşitli ES’ler için aşırı sayıda EFa’ların olduğu bir durumda bulunmak. Mesela, Himalaya seyahatinde sende bir coşku, öntatma, sonsuz seyahat fonu kolay meydana gelebilir, onun üzerine güzellik duygusu fonu kolay katman oluşturur, onun da üzerine – Dünya’nın suratlarına karşı sempati ya da sadakat fonu v.s. Tabii ki, şehir şartlarında EFa daha az olsa da, fakat gene de onları bayağı bir yeterli sayıda oluşturmak mümkün, EFa yetersizliğinin, sebat, azim, sadakat v.s. için bir EFa olabileceğini artık söylemiyorum, ki bu da, kendi tarafından, bundan önce umursamadığın algıların EFa’ya dönüşmeye başlamalarına getirir.

    Katmanlaştırma pratiğinde, ikinci EF’yi doğurmadan önce, birinci EF’nin net sürekli ayırtedilmesini elde etmek amaca uygundur ve, üçüncü EF’yi katmanlaştırmadan önce, ilk ikisinin net ayırtedilmesini – o zaman bu pratiğin etkisi özellikle parlak olur.

     

    İnsan, hüznün çok sayıda renk tonlarını yaşar. Ya güzellik duygusu – bir ağacı ya da başka bir ağacı ya da bir hayvanı v.s. algılamaktan meydana geldiğinden bağımsız olarak – hep aynı şey değil mi? Biz, ND’leri gidererek ve ES’leri yaşamaya başlayarak, kendimizi, böylece, fakirleştirmiyor muyuz? Böyle bir fikir, ES tecrübesi çok az olan bir insanın kafasına gelebilir. Güzellik duygusu, yoğun, sürekli olmaya başladığı zaman, onun sayısız renk tonlarına sahip olduğunun tecrübesi de gelir. Bir ağaca bakıyorsun – güzellik duygusu meydana geliyor. Bakışını başka bir ağaca, bir dala, yosuna, ota, su birikintisine, yandaki su birikintisine kaydırıyorsun – herşeyden başka bir renk tonu meydana gelir. Diğer ES’ler ile de – aynen öyle.

    Eğer bir ES’in fonu üzerine ben başka bir ES’in fonunu katmanlaştırıyorsam, böyle bir katmanlaştırmanın adı – “iki fazlı” katmanlaştırmadır. Eğer bir renk tonundaki (mesela, şu anda ağacın gövdesine bakmaktan meydana gelen bir renk tonu) güzellik duygusunun fonu üzerine ben, başka bir renk tonundaki (mesela, şu anda yumuşak tüylü dalları seyretmekten meydana gelen renk tonu) bir güzellik duygusunun fonunu katmanlaştırıyorsam, böyle bir katmanlaştırma, “tek fazlı” katmanlaştırma olarak adlandırılır. Tek fazlı katmanlaştırmanın bir örneği daha – ilginç bir kitabı okumanın fon öntatması + gelecek seyahatin fon öntatması.

    Büyük bir fark vardır – sevinçli arzuyu (sa) sadece gerçekleştirmek, ya da onu bir esinli fonun üzerinde gerçekleştirmek. İkinci durumda:

    *) hayatın doluluğu, kat kat daha yoğun yaşanır

    *) mekanik arzular (ma) hemen hemen karışmaz – sa’ların ma’lar ile değiştirilme ihtimali son derece küçük olur

    *) ES’lerin spontan fışkırmaları önemli derecede sıklaşır

    *) “fiziksel heyecanlar” (FH) kuvvetlenir, ilk sırada da – zevk hissi.

     

    Sa’ları gerçekleştirmenin böyle bir yöntemi, “katalitik” yöntem olarak adlandırılır, yani EF bir katalizör görevini yapar.

     

    Belirli bir andan itibaren EF’nin (ki o, iki fazlı ya da tek fazlı, ya da büsbütün homojen olabilir) ve gerçekleştirilen sevinçli arzuların etkileşimi, öyle bir şekil alır ki, yapılan hemen hemen her hareket bu EF’nin sanki “ateşini körükler”. Bunun yanısıra, EF’ler özellikle parlak ve çeşitli olur. Zevk hissi, göğsün ortasından yayılarak, dayanılmazlık sınırına yaklaşabilir, benim “fiziksel transformasyon” olarak adlandırdığım hislerin unsurları kaydedilir, çeşitli ES’lerin spontan fışkırmaları daha çok yıldırım parlamalarını andırır. Sa’ları ve EF’leri gerçekleştirme hareketlerinin rezonansının böyle çığ gibi artması anı, “zincirleme sıfır-tepki” (ZST) olarak adlandırılır.

     

    07-01-34) Her araştırmada şu üç aşamayı ayırmak mümkün:

     

    1) “Tavşan lahanayı ekiyor”. Algıların terkibi:

    *) Araştırmanın önceden tadılması

    *) Araştırmayı gerçekleştirdiğimden, sonuçların olacağından emin oluş

    *) Sonuçları almanın, keşifleri yapmanın kaçınılmazlığının zaferi

    *) Yavaş ısrar (rezonans eden imaj: dağlardaki veya bir adadaki bir seyahatte küçük bir oda – çok az eşyası var, etrafta sakin bir tabiat, insan adım adım kendi araştırmalarını sürdürür)

    *) Uzaklaşmışlık

     

    2) “Tavşan fideliği çapalıyor”. Algıların terkibi:

    *) Dikkatin sık olarak araştırma objesine dönmesi

    *) Araştırma objesine pek yoğun olmayan müdahaleler, orta ve az güçte etkilemeler

    *) Araştırılmakta olan algı grubunun tezahür etme karakterindeki değişmelerin kaydedilmesi

     

    3) “Tavşan ekinleri suluyor ve onları kokluyor”. Algıların terkibi:

    *) Ortaya çıkarılan yasallıkların, spontan açıklıkların, neticelerin ve tahminlerin kaydedilmesi – veri biriktirmeye devam ve onları sistemleştirme

    *) Algı gruplarını, prosesleri, yasallıkları v.s.’yi belirten gerekli terimlerin konulması

    *) Gelecek hücumların, biçimsel pratiklerin muhtemel istikametlerinin ön belirlemesi.

     

    07-01-35) İlk üç muhafızın aşılması – nispeten basit bir iş, çünkü onlar açıkça hem ES’lerin yolunda, he de, ki bu çok daha önemli – iyi bilinen ve (sık ND’ler ve NF fonunda) çekici olan bir hal – memnunluk – yolunda durmaktadır. Memnunluğun aşılması, yönelim, kuvvetli bir ES sevinçli arzusu oluşturulmadan – bu ise, memnunluk ile doyup bıktıkça, ona kaçınılmaz eşlik eden memnuniyetsizlik ve endişelilik ile zehirlendikçe, gerçekleşir – ciddi bir şekilde başlayamaz bile.

    Memnunluk, NF zayıflar zayıflamaz, EF ve ES fışkırmalarının sayısı artar artmaz, derhal başlar. Bu, kolay açıklanabilir – ES ve EF fışkırmalarının sıklaşması, ND’ler üzerine kuvvetli bir darbeyi vurur. Mecra, sağa kayar ve – buna göre de – herleyden önce, güçlü ND ve NF’lerin yokluğu halinde en alışılmış olan halin, yani memnunluğun, payı artar. Onun için, önemli gayretlerden sonra – bunlar, biçimsel pratikler olsun ya da ES’leri direkt doğurma olsun – derhal memnunluğun ve memnunluğu yaşamak arzusunun artışının kaydedileceğinden kendine hesap vermek gerekir. Böyle bir mekanizmanın varlığına dair açıklık, şaşırmamaya, onun tarafından gafil yakalanmamaya izin verir. Bu mekanizmanın aırtedilmesinin kendisi, artık onu zayıflatmakta, ayırtetmenin ES’ler ile rezonans ettiğinden dolayı, oun aşma sa’sının ortaya çıkmasına getirmektedir artık.

    ES ve EF’nin hacminin (yani sıklığının, sürekliliğinin, yoğunluğunun) artması, memnunluğun (tabii ki, ancak EF ve ES olmadığı zaman) daha sık meydana gelmesine getirir. Bu pekala anlaşılır, ne de olsa memnunluk – NF ve ND gibi o kadar bariz bir zehir değildir, yani genel olarak memnunluk esnasında hal, insan için, ND yaşamaktan daha hoş olur. Bu, beklenmedik bir etkiyi verir – NF ve ND’lerin çok nahoş olduklarına göre, onların fonunda memnunluk gayet konforlu gibi gelir ve ES sa’sı, memnunluk esnasında, daha sık olsa da, ancak daha zayıf tezahür eder. Daha zayıf, çünkü ES’lere nazaran ND’ler son derece nahoştur, memnunluk ise gayet konforlu gibi gelir ve ES sa’sı o kadar müthiş değildir. Daha sık, çünkü memnunluk – ND gibi, o kadar öldürücü bir zehir değildir. Memnunluk, aşırı tatlı-sarhoş edici kokusu olan cıvık, lüzucetli bir madde çağrışımını verir. ES’ler için daha zayıf olan bir sa, memnunluk olduğu zaman, ES’lere daha çabuk getirir ve ES’ler daha dayanıklı olur, onlardan kolay NF meydana gelir.

    EF’de uzun süre bulunmak – şahanedir. ES fışkırmaları birbirinin ardından gelir ve, kendi tarafından, EF’nin yoğunluğunu artırır. EFH (esinli fiziksel hisler) sık meydana gelir. Sevinçli arzular, üstün mutluluğun fışkırmalarıyla ve zevk [hissi] ile eşlik edilmeye başlar. Uzun süren bir memnunluk öyle mi yaşanır? Hayır. Fiilen, memnunluk içinde uzun süre bulunmanın imkansız olduğu çıkmaktadır:

    1) birincisi, memnunluğun yaşanmasını sağlayan işlerin o durumu, her zaman yüzlerce çeşitli faktörlerin tehdidi altında bulunur. Hem dış dünya, hem de şahsi algılar, memnunluk için daima bir tehdit oluşturur;

    2) ikincisi, çok yakın zamanlarda memnunluğa getiren işlerin o durumu, çok geçmeden tatmin edici olmaktan çıkıyor. Menuniyetsizlik ya da endişelilik fışkırmaları, değişmeyen bir dış çevre durumunda bile sıklaşmaya başlıyor;

    3) üçüncüsü – memnunluğun korkunç kırbacı – doyup bıkma kaçınılmaz meydana gelir. Senin çok paran, çok ilişkilerin, çok eğlencelerin, çok yemeğin ve sairen varsa dahi, doyup bıkma, gecenin gündüzü değiştidiği kaçınılmazlığıyla seni yakalar. Bu, insanı, izlenimleri keskinleştirmenin peşinde bitmeyen bir koşuşa sürükler, fakat memnunluk hali hep daha uzağa kaçar, sonuçta yoğun ND’lerin uçurumuna düşerek.

    ND’lerin içinde boğulmamak için, sık memnunluk arzusunu ve seyrek ES arzusunu yaşamakta olan bir insan, gayretlerin gerekliliği sonucuna varır, ve sonra da onda şöyle bir arzu meydana gelir – ES’leri doğurma gayretlerini en azından zaman zaman gerçekleştirmek, ND’leri mümkün olduğunca sık gidermek. Böyle bir arzunun meydana gelmesi – memnunluktan kurtuluş yolunda ilk adımdır.

    Memnunluk olduğu zamanki halinde ES’leri hatırlamak arzusunu, “ağaçkakan” olarak belirteyim. Ağaçkakanların, bilindiği gibi, çeşitli türleri mevcuttur :)

     

    Değişmek sevinçli arzusu” – bu, genel olarak yaşadığım halleri değil, zaman zaman yaşamış olduğum ve, onlar olduğunda, daha çok çekici algıların mevcut olduğu halleri yaşamak sevinçli arzusudur: daha fazla zevk, daha fazla haz, hayatın doluluğu, ilgi, öntatma v.s. Yani, fiilen, her türlü değişmek sa’sı, DYP’yi pratik eden biri için – bu, ES’lerin daha fazla hacmini yaşamak sa’sı ya da, daha genel olarak söylersek, bu, onlarda ES’lerin daha fazla hacmi yaşanan halleri yaşamak sa’sıdır. Mesela, Himalaya’ya piste çıkmak arzusunu ben değişmek arzusundan sayarım, eğer bu pist arzusu, onda meydana gelecek ES’leri önceden tadarken meydana geliyorsa.

    Değişmek sevinçli arzusuna SADECE önceden tatma neden olabilir. Korku, sahip olma arzusu, insanlar üzerinde izlenim oluşturmak arzusu v.s., SADECE algıları değiştirmek mekanik arzusuna neden olabilir. Değişimler ma’sı da değişimlere getirebilir, fakat onlar dayanıklı değildir ve çabuk sıfıra iner, değişimler sa’sının meydana gelmesine getirmez, kaçınılmaz bir derin gerileme, çaresizlik, ihtiyarlık ile sonuçlanır.

    Böylece, “değişmek” problemi, “değişmek sa’sının daha sık ve daha dayanıklı tezahürünü elde etmek” problemini çözmeye indirgenir, bu problem de, kendi tarafından, öntatmanın doğurulmasına ve de öntatm daha kolay doğurulan şartların oluşturulmasına indirgenir.

     

    Memnunluğun incelenmesi, değişmek sevinçli arzusunun meydana gelmesine getirir. Bunun, başlı başına harikulade bir olay olduğunun altını çizmek istiyorum. Böyle bir olayın mevcut olmasının gerçeğini, “ES’lere doğru ilkel eğilim” hipotezinin temeline koymak mümkün. Rezonans eden imaj – ayakları yosunlara takılıp kalmış bir su samuru. O, bir yerde duraklayıp kalmış ve yerinden hareket edemiyor. Fakat, kendi durumunu incelemeye, ayaklarını bir bir çözmeye başlıyorsa, nehrin akımı onu akımın doğrultusunda sürükleyip götürmeye başlıyor. Eğer su samurunun kendi ayaklarını yosunların içinden çıkardığı her defasında onu hep aynı tarafa sürüklemeye başlıyorsa, demek, akımın verlığını tahmin etmek için esaslar mevcuttur. Burada da biz benzer bir olay ile karşılaşıyoruz: kendi memnunluğumu sadece incelemeye başladığım her defasında ES’ler meydana geliyor ya da, en azından, değişmek sevinçli arzusu meydana geliyor. Eğer ben, şu anda yaşadığım ND’leri sedece incelemeye başlıyorsam (mesela, kendi halimi değiştiryor ve bakıyorum – ND’lerin nasıl değiştiğine v.s.), o halde ND’lerin yoğunluğu azalıyor, memnunluk ya da ES fışkırmaları meydana geliyor. Eğer yaşadığım ES’leri inceliyorsam, onlar kuvvetleniyor ve derinleşiyor, yeni keşifler meydana geliyor. Yani, hangi halin içinde bulunursam bulunayım – ND’lerden ES’lere kadar – bu halin incelenmesi, halimi “sağa” kaydırır, yani ES’lerin daha parlak olduğu, ya da onların meydana gelmelerinin ihtimali daha fazla olduğu istikamette. Buna dayanarak, insandaki “iyi kök”e inanan her hümanistin canını ısıtan bir tahmini çıkarmak mümkün: her insan, yaradılıştan ES’lere eğilim duymak imkanına (sadece imkanına!) sahiptir. Bu imkan kederlenmelerle bastırılmıştır. Böylece, kendi algılarını gözlemlemeye, incelemeye yönelik HER TÜRLÜ hareket, insanın “sağa” doğru kayacağı ihtimalini artırır. İnsanı, kendi hallerini gözlemlemeye ve incelemeye teşvik eden HER TÜRLÜ hareket toplamı, “ilerici” olarak adlandırılabilir, eğer “ilerleme” altında insanın ES’lere doğru veya, en azından, ES’leri yaşama ihtimalini artırmaya doğru hareketi anlaşılırsa.