Türkçe change

Error

×

Tasvirleriyle ES’lerin Listesi

Main page / Ana Sayfa / Seçilim-2005. Açık Şuura Giden Yol / Etkili Pratik Stratejisi / Tasvirleriyle ES’lerin Listesi

Contents

     

    Kısmın içeriği:

    06-02-01) ES’lerin listesi ve rezonans eden tasvirleri.

    06-02-02) ES’lerin niteliklerinin listesi ve rezonans eden tasvirleri.

    06-02-03) Akort’ların listesi.

     

     

    06-02-01) Zamanın ciddi bir yetersizliğinden (yani, sevinçli arzuların çok yüksek rekabetinden) dolayı, bu şemaya yavaş yavaş tamamlamalar yapacağım.

    Ben, kaliteli bir tasvirin (yani, ilgili ES ile çok kuvvetli bir şekilde rezonans eden bir tasvirin) şu aşağıdaki özelliklere sahip bir tasvir olduğunu düşünüyorum:

    a) onda, işbu ES’in, onu başka herhangi bir ES’den ayıran, spesifik özellikleri mümkün olduğu kadar net vurgulanmıştır

    b) onda, şiirsellikler, felsefi muğlaklıklar ve pekala somut bir algıyı belirtmeyen diğer kelimeler yoktur (sınıt ötesi, kozmik, üstün şuur, büyüleyici, kavranılmaz v.s. gibi), çünkü kuvvetli bir rezonansa ancak son derece nesnel kelimeler sahiptir (köpek, çam ağacı, ayazlı bir hava, nefes almayı istemek v.s. gibi – yani, birçok kere yaşadığım şeyler).

    Başka tavsiyeler için, “Tasvirler Ve Fiksajlar” kısmına bak.

     

    = = = = = = = = = = = = = =

    Yönelim Sektörü:

     

    1. çizgi:

    sevinçli arzu

    ihtiyaç

    kesin arzu veya sebat

    eğilim

     

    1. çizgi:

    azim

    tehevvür

     

    1. çizgi:

    sevinçli bekleyiş

    önceden tatma

    önceden sezme (sır duygusu)

     

    1. çizgi:

    ebedi bahar

    çağrı

     

    1. çizgi:

    hayret

    zafer

     

    = = = = = = = = = = = = = =

     

    “İhtiyaç”:

    *) Kuvvetli bir sevinçli arzu, “ihtiyaç” kelimesi ile rezonans eden bir nitelik kazanıyor, yani öyle bir şey ki, onsuz – susuz, havasız gibidir. Yejatina (Kirpigil): “bu, nefes almak ihtiyacına benzer, bu, ES’lerin benim için hayat kadar gerekli olduğuna bir emniyettir. Suya daldığın zaman, su altındaki varlıkları seyrediyorsun, anın birinde de su yüzüne çıkıp tüm göğsünle hava almak, ona doymak gerek olduğunu şüphesiz duyuyorsun. İlk anlarda hatta önceden tatma bile yoktur – sadece bu ihtiyacın ve onunla rezonans eden kararlılığın algısı, bir huzur ve, böyle bir algının mümkün olduğu fikri yanında, bir ekstatiklik fışkırması.

    *) Fiyort: “kapana düşmüş bir kurt imajıyla rezonans eder – hürriyet arzusu o kadar kuvvetlidir ki, ayağını dişleye dişleye koparıyor ve kurtuluşu elde ediyor”.

     

    “Kesin arzu” veya “sebat”:

    *) şüpheci fikirlerin katkılarından, ND’lerin (mesela, arzunun gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceği, başkaların senin hakkında neler düşüneceği v.s hakkındaki kaygıların) fışkırmalarından arıtılmış yoğun bir sevinçli arzu, “kesin arzu”ya dönüşür – o, son derece sabittir, “sarsılmazlık”, “sebat” gibi kelimelerle rezonans eder.

    *) kesin arzu, kederlenmeleri gidermeye yönelik olduğu zaman, onunla bir pres, bir mengene imajı rezonans eder. Bu mengenede, benim kırmak istediğim şey sıkıştırılmıştır. Her defasında ben, sıkıştıran mekanizmayı bir dişine ilerletmek için, çok sayıda tekdüze gayretler sarfediyorum. Fakat, ilerleme meydana gelmişse, geriye çekilemez, bu mekanizmanın ters hareketi yoktur. Ve, her böyle bir diş ile, sıkıştırılmış kederlenmedeki gerilim artıyor, o, gıcırdamaya, çatırdamaya başlıyor ve bir gün kırılıp toz olacağına dair bir önceden tatma artıyor.

    *) savaşçı, binlerce kez yenilgi yaşayabilir, fakat o, hiçbir zaman teslim olmaz.

    *) sebat, 7 ve 7’nin üstünde bir derecede tezahür ettiği zaman, ben, “5 dakika uyudum, bir saat kayboldu” gibi fikirlerle geriye dönüp bakmam, ES’ler üzerinde yoğunlaşmaya, onları doğurmaya devam ederim. Sebat zayıf olduğunda, geçmişte yeterince etkili olmayan gayretler hakkındaki fikirler, şu anda yapılan gayretleri esaslı bir şekilde zayıflatır. 10 saniye önce bir KO’yu mu sezdirdim? Bu artık bir önem taşımaz, ve şu anda ben var gücümle mücadele etmeye devam ediyorum.

    Geçmişte sarfedilen gayretlerin etkisizliği hakkındaki fikirler,  gayret etmek için direkt şimdi bir arzunun olmadığı ve bu fikirler kendini mazur göstermek için bir bahane olarak kullanıldığında, ancak o zaman şu anda yapılan gayretlerin zayıflamasına getirirler.

    *) Sebat, Jomsom’da esen rüzgar imajıyla rezonans eder – o, her gün öğleye yakın bir vakitte başlar ve ovanın içinden yukarıya doğru eser. Onun kuvveti öyledir ki, orada bulunan herhangi sıradan bir insanda yarım saat sonra, taşkın bir öfkeye varan, zaptedilemeyen bir sinirlenme meydana geliyor – rüzgar, “canı yıpratıyor”. O, hiçbir saniye durmaz, bir an bile soluk almaya imkan vermez – bastırır, bastırır, bastırır, ve hiçbir şey onu durduramaz.

    *) Strij (Karasağan): “sert bir ses, perdenin, rüyanın içinden kesin bir şekilde geçiyor. Bu ses, ister 10 bin kere tekrarlayacak, durmadan perdeyi delecektir – “mücadele edecek şey vardır, Strij!”.

    *) Taisha Abelar: “mutfaktaki tek ses, kalker filtreden damlayan suyun ritmik sesiydi. O, bana hatırlama esnasında arınma prosesinin aynı şekilde yavaş yavaş geçtiği fikrini verdi. Birdenbire önceden tatma ve şevk kabarmasını yaşadım. Kendini, muhakkak, gerçekten değiştirmek mümkündür, damla damla, fikir fikir, bu filtreden sızan su gibi, arınmak.

    *) ES’leri doğurmada sebat, tırnaklı yumuşak pençesiyle kendine doğru oyuncağı çeken bir hayvan imajıyla rezonans eder. Kedilerin, pençelerini açarak, tırnaklarını uzatarak, onlarla birşeylere sarılarak ve kendilerine doğru çekerek, tırnaklarını “kaşıdıkları” gibi. Meydana gelen ES, kaotik oyalanmalar ya da bu durumda bulunmak alışkanlığının olmadığı sonucu, zayıflamaya başlıyor, fakat ben, onu kendime doğru çekiyorum, onunla oynayarak, onun biraz uzaklaşmasına izin vererek ve tekrar ve tekrar kendime doğru çekerek. Gayrete eşlik eden böyle bir imaj, ES’lere karşı saygılı tutumu giderir, sevinçli, oynak bir ruh halini doğurur.

    *) Bir Kimse: “Anladım ki, sebat hakkında, ağır, yorucu gerilimlerin yapılması olarak düşünüyordum – mengeneyi sıkmak ya da ağır bir şeyi adım adım çekmek gibi, bu ise, kuvvetli, zayıflamayan sevinçli bir akım olduğu çıktı, bir dağ deresi gibi – berrak, parıltılı, sevinçli bir şekilde akar, onda oynak sevinçli arzuların sürüleri ve aynı anda kuvvet, tazyik, geri çekilmezlik var, hiçbir şey durduramaz. Ben, sebatı ilk defa ayırtettim, bundan önce bu akım algısını ben eğilimin parıltılarından sayardım. Bu akımın algısı, sebat hakkındaki telakkimin tüm mekanik oluşturanlarını siliyor, onlar – bu kuvvetli sevinçli akımın yanında taş devrinin aciz, etkisiz aletleri gibidir, 5 dereceye kadar olan sebat, sevinç, önceden tatma, zevk, sevinçli arzu, sonsuz seyahat ile rezonans eder.

    Sakin ve emin bir algı, hummalılık yoktur, KO meydana gelse de, ancak, sebatın zayıfladığını kaydederek, kendime bundan hesap verdiğimi zaman, geliyor, o zaman dikkati döndürüyorum ve sebat yeniden kuvvetleniyor.

    Sanki, gözlerimden kalın bir toz tabakasını silmişler, güzellik duygusu-5, mekanik değerlendirmeler, mekanik tercihler kayboldular, bir hayret, hayranlık, açıklık, sınır yokluğu, kaynaşmak, kucaklamak arzusu kaldı.”

     

    “Eğilim”:

    *) bütün bir deniz kuvvetli bir akım halinde kayadaki gediğe akıyor; engel yoktur.

    *) bir suratın raporundan: “beni hiçbir şey durduramaz. Artık ben bunu kesin biliyorum, artık bunlar bir tahmin, cesur birer hayal, fantezinin uçuşu, en tatlı düşler değildir – artık bunu kesin biliyorum. Ben, hatırda tutma pratiğini sıkılaştırıyorum, eskisinden çok daha fazla hatırda tutma gayretlerini sarfediyorum – Ramakrishna’yı, suratları, Heyecanlar’a doğru kendi eğilimimi hatırda tutma – ben, seçkin bir şeyler yaptığımı söyleyemem – yıpratıcı bir takım biçimsel pratikleri v.s. yaptığımı söyleyemem. Hatta, şu anda, sadece hatırda tutmayı gerçekleştirerek, kolay yaşadığımı, ve hatırda tutmayı biçimsel pratiklerle, ancak kosantremin zayıfladığı zaman, eşlik ettirdiğimi söylemek mümkündür. Ben, sadece aralıksız bir hatırda tutmayı elde ediyorum ve bu, öylesine fırtınalı ES’lere getiriyor ki, bir açıklık meydana geldi – sadece benim burada kalmak arzum beni durdurabilir, başka hiçbir şey.”

    *) Agave: “kocaman bir parça kayadan koptu ve hiç durmadan aşağıya uçuyor”.

    *) bazen, kalkmak ve odanın içinde oradan oraya hızlı hızlı koşmak, bir şeyler inşa etmek, aramak, incelemek arzusu ile rezonans eder.

    *) uzun gayretler sonucu yerinden hareket ettirilebilen ve yavaş yavaş hareket etmeye başlayan kocaman bir tren imajı ile rezonans eder. Trenin ağırlığı çok büyüktür ve, yerinden hareket ettirmek ne kadar zor idiyse, onu durdurmak da artık aynı şekilde zordur – durmadan ileriye hareket eden dev bir kitle.

     

    “Azim”:

    *) azim, ne kadar daha kuvvetli bir şekilde tezahür etmişse, şüpheci fikirlerin etkisi o kadar daha zayıf, mekanik şüpheler (yani, esassız olan, sadece alışkanlıktan dolayı, şüphelenmek için herhangi bir esasın olmadığına dair ussal bir açıklığa rağmen, şu ya da bu seçimi yapmak ya da mümkün sonuçları dikkate almak sevinçli arzusuna rağmen, tezahür eden şüpheler) o kadar daha zayıftır.

    *) “on nesil savaşçı, bunu yaparak, sonuca ulaştılar” fikrinden kuvvet kazanır.

    *) Strij (Karasağan): Bodh’un, azim ile rezonansı uyandıran cümlesi: “sen artık bilirsin – ES nedir, sen, mücadele edecek şeyin var olduğunu bilirsin, Strij… mücadele edecek şey vardır!”

    *) Don Juan: “sen, daha fazlasını yapmalısın. Sen, daima kendi kendini aşmalısın.”

    *) “kederlenmeleri kesin ret” tabiri ile rezonans eder.

    *) Adji: “rezonans eden imaj: ben – rüzgarın ucu. Nasıl ki kuşlar sivri bir kama halinde uçar, aynen öyle de ben, rüzgarın ucu olarak ileriye doğru çok hızlı uçuyorum ve, peşimden götürdüğüm herşey – üzerimden henüz atamadığım geçmişin kırık döküğüdür, fakat rüzgarın ucunda bunlar yok – orada, hiçbir şey ile karartılmamış bir gayret, şüphecisiz ve şüphesiz bir eğilimdir. Rüzgarın ucu, berrak ve altın rengindedir, güneş ışığıyla kaplı ince bir bulut gibi. Yol, yukarıya-aşağıya gider, fakat rüzgarın ucu her zaman yukarıya, ufka, gök olmayanın yer olmayan ile birleştiği, benim evim, bir sır ve önceden tatmanın olduğu yere doğru yöneliktir”.

     

    “Tehevvür”:

    *) kederlenmeler, yani heyecanların tezahür etmediği haller, ile topyekün uzlaşmazlık. Birkaç saniye için dahi, pratiği hatırda tutmayı unutarak, oyalanmalara kendini vermek imkansızdır, çünkü hemen kendi iktidarsızlığınla zehirlenme ve yönelime geri dönmek arzusu meydana geliyor. Direkt hedef ve en tatlı amaç, gayretleri aralıksız sarfetme, üstüngayretleri aralıksız sarfetme oluyor.

    *) rezonans eden fikir: “pratik, uyandıktan sonraki ilk saniyeden , uyumadan önceki son saniyeye kadar ve de uykuda, kendimi onda idrak ettiğim zaman, devam eder. Oyalanmalar, içeriye sızmadan, satıhta yüzer”.

    *) rezonans eden tabir – “fazla bir azim”, “ölesiye bir azim”. “Fazla”, “artık” manasında değil, “kenardan taşan” manasındadır.

    *) rezonans eden imaj – yayın, sonuna kadar gerilmiş kirişi, öyle ki, ondan hafifi bir çınlama duyulur.

    *) Tehevvürü yaşamanın ilk tecrübelerinde, derhal ND’lerle savaşın içine kendini atmak, derhal sevinçli arzuları gerçekleştirmeye başlamak, “hiçbir-şey-olmuyor” ormanının içinden ES’lere doğru kendine yol açmak için zaptedilemeyen bir arzu meydana geliyor. Bunun yanısıra, sevinçli arzuları gerçekleştirmek sevinçli arzusu olmaya da bilir, varsa da, sevinçli arzunun gerçekleştirilmesi, tehevvürü tüketmez, daima “az” gelir, tersyüz olmak ve daha ve daha fazlasını yapmak arzusu vardır. Bu, kısa vadeli bir perspektifte, bir şeyler yapmaya başlamak mekanik arzusunun meydana gelmesine yol açabilir, fakat bu mekanik arzu giderildikten sonra, tamamen yeni bir seviyede denk bir hal meydana geliyor – meğer, her an durdurulamaz bir ok olarak fırlamak kararlılığı ve hazır oluşu ile her zaman “dopdolu” olmak mümkünmüş ve bu, çok çekici bir haldir, onda ne kadar daha fazla bulunursan, o kadar daha fazla bulunmak arzusu vardır. Şimdiye kadar bir denizanası, çürüyen bir kütük olduğuna dair bir açıklık meydana geliyor; sen, işte böyle, aşırı doymuşluğun sevinçli arzuları gerçekleştirmenin içine atlamak için ekstatik bir hazır oluşun bu seviyesinde yaşamak mümkün olduğunu anlamıyordun bile.

    *) “ümitsizlik” kelimesi ile rezonans eder, ancak bu, bir kendine acıma, bir hüzün v.s. olan bir ümitsizlik değildir – bu, suda boğulan bir insanın ümitsizliğidir, ki o, kurtulmak şansını kaybetmiş artık ve birdenbire uzakta bir cankurtaran simidini görmüş ve anlıyor – şimdi imkansız olanını yapmak, hayatı, ölümü unutmak, bir mucize ya da bir kurtarıcıyı beklemeyi bırakmak gerek – sadece, insanın bütün imkanlarının üstünde, mümkün olan ve mümkün olmayan herşeyi yapmak ve oraya yetişmek gerek. Bu, onda tüm güçler seferber olan, yığıntı, uydurma ve ikinci derecede olan herşey bir kabuk gibi dökülen bir ümitsizliktir – ki ortada hayat var – dolaylı bir anlamda değil, şiir ve felsefe olarak değil, son derece somut, çıplak bir gerçek olarak. Bu hal, memnunluktan ya da kendine acımadan çok çok uzaktır.

    Yejatina (Kirpigil): “kendine acıma, asla ümitsizlik ile bağdaşmaz, acımanın, ona karşı eğilim henüz varken, ancak kısa otomatik fışkırmaları olabilir. Hatırladığım kadarıyla, kendine acıma –bu, öylesine uyuşuk bir şey ki, onu uzun uzun uzatmak mümkündür + kendi önemlilik duygusu – başına bir şeyler gelmiş zavallı kendin hakkında düşünmek arzusu. Kendine acıma, ölü yapar, herşeyi bastırır, ben, ellerimi indirmeye, teslim olmaya hazırım, bütün dünya bana karşıdır. Ümitsizlik ise – bir patlama gibidir, ondan sonra yerinde durulamaz, seni tutan herşeyi derhal dişlerinle yırtmak, mücadele etmek arzusu vardır, hatta eğer hiçbir şeyin değişmeyeceğini bilsem dahi, sadece, mücadele etmek dışında, başka türlü yaşamak imkansız olduğundan. Ümitsizlikte, hareketlerimin başka bir kimsenin işine gelmeyebileceğine aldırmam, ümitsizlikte kararsızlık ve yalancılık yoktur, oysa kendine acıma içinde sen, sanki ebedi yaşayacakmışsın gibi, yaşıyorsun”.

    *) Memnunluk ile tam bağdaşmazlık.

    *) Tehevvür, spesifik bir fiziksel heyecan ile eşlik edilir – “irade çıkışı” (karnın içinden göbek kısmında bir kırılma, sanki bir şey dışarı çıkmak istiyor), kırılma merkezinden bütün bedene yayılan bir titreşim – saniyede aşağı yukarı 7-8 hertz (titreşim) – ile eşlik edilmeye başlıyor. Acayip, hoş bir his.

    *) “Çıkıp kurtulmak lazım. Ben, başka bir şeyi ne duymak, ne düşünmek, ne de konuşmak istiyorum. Bu, fantezi değil, masal değil, bu – bir gerçektir. Çıkış vardır, ben, bunu elde etmek için her fiyetı veririm, ben kesin biliyorum – bu vardır. Ben, dakikadan dakikaya ekstatik ES’leri elde etmeye çalışacağım. Bunun karşılığında vermeyeceğim bedel yoktur.

    *) Yejatina’nın raporundan: “fiziksel transformasyonu, ES’lerin tezahür etme tecrübesini sağlamlaştırmak için, ne pahasına olursa olsun elde etmek arzusu meydana geldi. İlkin, algılarda böyle ani ve benim için anlaşılmaz bir değişmeden dolayı bir şaşkınlık vardı, fakat sonra bu fikirleri de bir yana atmak arzusu doğdu – neden olduğu ne farkeder ki? Ekstaza varan bir azim. Kendime bir süre verdim – Bo, dağlardaki seyahatinden dönünceye kadar. Zamanım neredeyse yok. Ben her zaman bir sürü zamanım olduğunu düşünürüm. Kendi iktidarsızlığımdan bıktım, onun ümitsizlik nöbetleriyle değişebilmesinden bıktım, ki onlardan sonra tekrar memnunluk geliyor. Gayret sarfetmeye başladım. Esas kederlenmelerin imajları ortaya çıktı – enstitüdeki kaygı engel olabilir, Strij’e karşı NT engel olabilir, hastalıklardan dolayı ND’ler engel olabilir. Birdenbire, onların benim için artık mevcut olmadıklarını anladım. Onlar yoktur, ve bu kadar. Benim ancak bir amacım vardır. Onu hiçbir şeye değiştirmem, nasıl bir zevk! Bütün dünya kayboldu. Strij’e karşı bir yabancılaşma gibi değil – o sanki yokmuş gibi ve onun için NT de yok – onu düşünürken, artık ona karşı hiçbir zaman NT yaşamayacağımdan, onun yanımda olmasından, enstitüden gelen ekstatik bir sevinç gibi.

    Bütün kederlenmeler ne kadar kolay düştü! Bunun, ancak bir dakika için olduğunu biliyorum – şu an için olduğunu. Bu hal üzerinde yoğunlaşmazsam, o kaybolur. Üç saat boyunca bu arzunun 10 saniyelik fiksajını yapıyordum. Ben, önüme bir seçim bile koymuyorum – “ya delip geçerim, ya da…” – ben geçmeliyim, hiçbir seçim olamaz.

    Belki bundan önce, kendime yol açmak istediğimde, arzu çok bulanıktı. Böyle parlak bir hedefi hiçbir zaman yaşamamıştım. Ondan başka, hiçbir şey mevcut değildir, ve bundan esktatiklik meydana geliyor. Bu hedefe ulaşmadıkça, ben hiçbir şeyden korkamam, hiçbir şeyi düşünemem, hiçbir şeyi isteyemem. Zamanım yok.

    İkinci saatte – dinlenmek arzusu. Delice bir sevinç: bu muhafızı tanıyorum! Onun üzerinden kolay atlarım.

    Geçen senenin Eylül ayında, sık fonun tek hedef olduğu zamanki bütün o esrarengiz dünya, birdenbire o kadar yakın oldu ki. Ben, sanki, pratiğin ancak o döneminde yaklaşabildiğim, o çizgiye yaklaştım. Ancak şimdi daha fazla tecrübem var, şimdi biliyorum ki, beklemek olmaz, yapmak, yapmak, yapmak lazım, hiçbir şeye bakmadan – suratların pratiğine, Bo’nun dönüp dönmeyeceğine bakmadan. Bu uçurumun üzerinden atlamak lazım. Coşku: hiçbir şey tutmuyor, uçurum imajı, bundan önce ona sadece yaklaşıyor, bakıyor ve geri çekiliyordum, şimdi ise atlayacağım ve hiçbir şey beni durduramaz.

    Daha, bildiğim bir aptallık: ES ne kadar daha parlaksa, ilerde o kadar daha zor olur. Buna karşılık olarak da açıklık kolay meydana geliyor – hayır, ES ne kadar daha parlaksa, o kadara daha KOLAY olur.

    Ben, artık 10 dakika boyunca 4-5 derecede bir ekstatikliği yaşıyorum, parlak ES’leri ise – iki saattir! Azim öyledir ki, bunun neden öyle olduğunu düşünmek istemiyorum.

    Daha bir muhafız: memnunluk. Sevinç-10: memnunluk neden, ben amacıma ulaşmadım ki! Ancak fiziksel transformasyon, daha azını kabul etmem.

    Uykuya daldığım zaman – başımın tepesinden yukarıya doğru 30 cm’ye kadar bastıran sert demir bir çubuk hissi”.

     

    “Önceden tatma”:

    *) sokak köpeği, ilgisini çeken bir şey gördü ve oraya koştu

    *) kendini, pratikte bir acemi olarak tasavvur etmek – hayat ancak başladı, pratiğim ancak şimdi başladı, ben ancak ilk adımları atıyorum – en enteresan olan herşey ilerdedir.

    *) Yumuşak Tüylü Maymuncuk’dan bir hikaye: “uyandıktan sonra ilk saniyelerde, uykudan kaotik oyalanmalar vardı. Bakış, notlara düştü: “ben – acemiyim, herşey ancak başlıyor, ilerde o kadar enteresan şeyler var ki”. Önceden tatmayı doğurarak, birkaç kere tekrar tekrar okudum. Birdenbire, yeni geldiğime, ne bu odada, ne de bu bedende hiçbir zaman bulunmadığıma, geçmişim olmadığına, hiçbir şeyim olmadığına, yeni ortaya çıktığıma dair bir inanç-açıklık oluştu. Meydana geldiğim yatağın baş ucundaki slogan-pankarta baktım. Onu benim yazmadığıma dair bir inanç var, onu, benden önce burada yaşamış, kendi arzularını ifade etmiş, talimatlarını bırakıp gitmiş başka bir varlığın yazdığına dair bir inanç vardır. O varlığa karşı bir sempati ve, onun arzularını gerçekleştirmek için, herşeyi yapmak arzusu vardır. Bu yer üzerinde bugün yapılacak çalışmanın önceden tadılması, ilerde henüz o kadar çok enteresan şeylerin olduğundan dolayı bir sevinç, olağanüstü bir hafiflik hali vardır – bir geçmişim olmadığından, hiçkimseye hiçbir söz vermediğimden, hiçkimseye hiçbir şey borçlu olmadığımdan, hiçkimsenin önünde bir suçum olmadığından, utanacak hiçbir şeyim olmadığından, kaybedecek ve korkacak bir şeyim olmadığından”.

    *) Fiyort: “az sonra kopup aşağıya düşecek bir çığ imajı ve orgazmın sınırında hali ile rezonans eder. “İşte az sonra bir şeyler olacak” cümlesi ile rezonans eder”.

    *) Fiyort: “göğüste bir genişleme hissi, derin bir nefes almak arzusu, bir şeyler yapmak sevinçli arzuları meydana geliyor”.

    *) Önceden sezmenin, önceden tatmadan karakteristik ayrılığı: dikkat, önceden tatma objesinden geri çevirildiğinde, o, zayıflar, oysa önceden sezme kendi yoğunluğunu azaltmaz.

     

    “Önceden sezme”:

    *) bir sır, bir masal duygusu.

    *) ben, uzun bekledim, duygusuzluk ve kederlenmeler içinde “donup kaldım” sanki, şimdi ise eriyip kendime geliyorum, ileride – bir sır. Pratikten bir şeyleri, kendini büsbütün vererek, yapmaya başlamak sevinçli arzusunun tezahürü ile kuvvetli bir şekilde rezonans eder.

    *) Coşku ile kuvvetli bir şekilde rezonans eder. Einstein: “Yaşayabildiğimiz en güzel şey – sır duygusudur. Bu duyguyu hiçbir zaman yaşamamış, üzerini ürkek bir coşku kaplamış olarak, durup düşünmeye bilmeyen biri, bir ölüye benzemektedir, ve onun gözleri kapalıdır”.

    *) Lama: “Trende bir gece. Pencereden dışarı baktığın zaman, karanlığı görüyorsun ve, kah şurada, kah orada küçük köylerde evlerin, fenerlerin ışıkları bir an için görünüp kayboluyor. Bu ışıkların etrafında pervaneler gibi toplaşan insanların hayalleri doğuyor – onlar televizyon izliyor, kendi küçük hayatlarıyla yaşıyorlar. Her ışık, böyle gündeliğin küçük bir adası olarak algılanıyor ve onun etrafında – karanlığın sınırsız, kendine çeken ve korkutan okyanusu”.

     

    “Ebedi bahar”:

    *) hayat doğuyor, o, zayıf görünmektedir, fakat onu durdurmak imkansızdır; baharda her tarafta yumuşak tomurcuklar açar, ince derecikler akar ve buzları eritir, buz, kırılganlaşır ve onu üstünden atmak, silkinmek ve hafifliği duymak istiyorsun. Baharı hiçbir şey durduramaz. Küçük bir derenin yolunu kapatırsan, o, bir okyanusa dönüşür ve yolunda duran herşeyi yıkıp geçer. “Baharın gelişini hiçbir şey durduramaz” sözleri rezonans eder. Çok arzulanan, şahane bir şey muhakkak gelecektir.

    *) Yejatina (Kirpigil): “baharda karlar nasıl erimeye başlar ve yer yüzü açılır. Onu tekrar ve tekrar karlar kaplar, ancak bahar durdurulamaz, karlar muhakkak eriyecektir. Ekstatikliğin küçkük fışkırmaları bir fona dönüşür. Herşey ektatiklik ile rezonans eder, henüz şimdi yaşamaya başladığıma, henüz şimdi hissetmeye ve algılamaya başladığıma, bundan önce tüm bu yıllar içinde ise sanki buz içinde donmuş halde bulunduğuma dair bir açıklık meydana geliyor. Beden kendini rahatsız, sıkıntılı hissetmeye başlıyor – o, eES’ler için dar, zehirlenmiş gibi hissediliyor ve değişmek, NEH’in izlerinden temizlenmek, eES ile tek bir heyecan olmak zorundadır”.

    *) “başlangıç” – direkt gözlerinin önünde büyüyen, kuvvet toplayan güçlü, tutulamaz bir hareket. Buzların çözülmesinin, karların erimesinin, bulutlar cephesinin hareket etmesinin başlangıcı.

     

    “Çağrı”:

    *) o, çok güç duyulur olduğu zaman bile, dayanılmaz derecede keskindir. Rezonans eden imaj: komşu dağın yamacında ateşten çıkan duman, geceleyin nehrin öbür yakasında görünen ışıklar – ufukta çok uzakta bir şey.

    *) Yejatina: sanki, etraftaki eşyalara değil, sadece ufka bakmak arzusu doğuyor.

    *) Yejatina: herşeyden uzaklaşmış olma hali ile rezonans eder.

    *) Adji: çöl, gece, ben anlayamıyorum – nerede ben bitiyorum ve nerede yumuşak serin gece başlıyor, biz onunla biriz, bu geceden sonra yarın olmayacak, fakat işte bu gece şans var, neye şans – ben bilmiyorum, fakat bu ne olursa olsun – beni oraya çekiyor, ve bu, eğer benim aradığım şey değilse, ben gene de bu şansı istiyorum, çünkü artık olduğum gibi kalamam ve kalmak da istemiyorum.

    Bu gece, dağın derinliklerine giden bir kanyon olarak görünür ve ben gittikten sonra, arkamda dağlar kapanır, hiçbir şey eskisi gibi olmaz.

    Yıldızlar ışık saçar ve onlar, benden ne kadar uzak olursa olsunlar – onlar şu anda bana en yakın varlıklardır, ben kimseye bağlı değilim ve onların arkadaşlığı – şansım olduğu anda dilemek istediğim en iyi şeydir. Bu an – seyahate yanıma almak istediğim şeydir. Geride kalan herkese karşı minnettarlık, sevgi ve şefkat doğuyor.

    *) Yejatina: ne olduğu belirsiz olan bir şeye karşı kuvvetli, keskin bir arzu, onu yaşamak ve ona hiçbir obje arayıp bulmamak isteği vardır. Öyle gelir ki, sanki bildiğim her türlü hareket ya da olay çok küçük olur, bu arzu ile hiçbir zaman tam olarak rezonans edemez.

     

    “Hayret”:

    *) nefesi kesiyor; bir tsunami geliyor; böylesi yoktur; derin bir hürmet.

    *) yeni ES’leri keşfederken meydana gelir.

    *) coşku, sır duygusu ile kuvvetli bir şekilde rezonans eder.

     

    “Zafer sevinci”:

    *) bankta oturan bir ihtiyar imajı: ben, ihtiyar bir adam rolünü oynuyorum, bakımsız köhne bir şehrin parkında bankta oturuyorum, önümden ara sıra insanlar geçiyor, nadir rüzgar tozu havaya kaldırıyor, etrafta – bayağılık ve aleladelik, beni – yaşlı bir pırtıyı – hiçkimse farketmiyor bile, ben, insanların dikkatlerinin dışına atılmışım, ben, tükürüğü ağzından damlayan yaşlı bir bunak, yarı sağır bir inmeliyim, ben, tamamen kendi pratiğim üzerinde konsantre olmuş, dayanılmaz derecede güzel heyecanlar yaşıyorum, taşkın bir zafer sevincini yaşıyorum.

    *) Yejatina: “güneşli bir sonbahar sonu, berrak mavi bir gökyüzü, ayazlı hava, güneşli bir tazelik, keskin bir huzur. Ben, çoktandır bütün suratları kaybettim, onlar Heyecanlar’ın içine gittiler, ben ise aylardır, yıllardır kederlenmeler ile kendimi aldatıyordum, ama bugün uyandım ve biliyorum – bir şey olacak, bu, yakında meydana gelecek, ben, çok yakın yaklaştım. Ben yürüyorum ve çok büyük bir hız algısı doğuyor, sanki beni bir akım götürüyor, sanki ben, yürümüyor, adeta koşuyorum. Bu, galibiyetin artık kaçınılmaz olduğunun bir önsezi-inancıdır. Ben, bugün bunun olacağını biliyorum, ve ben yeniden Bodh’u ve suratları, artık Heyecanlar dünyasında, göreceğim. Bu hal, güneşli bir sonbaharı – Muktinath’daki gibi bir sonbaharı – gördüğüm zaman, meydana geliyor: sararmış sonbahar ağaçları, yol, iri sarı yapraklarla örtülü, kar topu oynadığımız manastırın bahçesi. Yere düşmüş yapraklar da, ağızdan çıkan buhar da, hışırtı – detayların her biri, zaferin kaçınılmazlığının büyük sevincine neden oluyor”.

    *) Yejatina: “geri dönülmez bir değişmeyi yapmak için hazır oluş. Şimdiye kadar henüz bilinmeyen bir şeyin önsezisi. Öyle geliyor ki, bütün dünya bir atlayış hazırlığında hareketsiz kalmış. Ben teslim olmam. Bu kez mutlaka başarabileceğim, ben hiçbir zaman bu kadar hazır olmamıştım. ES’lerin bir kerelik fışkırması değil, özellikle bir yarmanın olacağına dair bir inanç vardır”.

    *) “bu oldu!” cümlesi rezonans eder. Günlük dilde “zafer sevinci”, bir şeyler olup bittiği zaman duyulan bir PD’yi belirtir. Ki, günlük dilde “olup bitti” ne demektir? Bu, “son” demektir. “Spartak” takımı, CSKA ile olan maçta galibiyeti kazandığı zaman, maç bitmiştir, bira içip kutlamak zamanı gelmiştir, memnunluk, can sıkıntısı çöküyor. Hayat bitmiştir. Ya, ES olan “zafer sevinci” nedir? “Olup bitti” ne demektir? Bu, bir yaratıcılık patlaması, aralıksız bir doğuş, aralıksız bir seyahat hazzının patlaması, bu, son değil, durak değil ve hatta ara bir istasyon da değildir.

     

    = = = = = = = = = = = = = =

     

    Bütünlük Sektörü:

     

    1. çizgi:

    güzellik duygusu

    hayranlık

     

    1. çizgi:

    sempati

    açıklık

    dalış veya “sınır yok” veya sızış

     

    1. çizgi:

    kendini verme veya minnettarlık

    fedakarlık veya sadakat

     

    = = = = = = = = = = = = = =

     

    “Güzellik duygusu”:

    *) coşku, sadakat, şefkat ile çok kuvvetli bir şekilde rezonans eder

    *) “sınır yok” algısı ile kuvvetli bir şekilde rezonans eder – eriyip, uzayın bir parçası olmak arzusu doğuyor ve zevk bundan daha da güçlü oluyor. Bedenden yumuşak, fakat çok hızlı bir ayrılma, süzülen bir hafiflik hissi ile eşlik edilir.

    *) bir şeyi güzel sayan “estetlik taslayıcısı” bir filozofu ve güzellik duygusunu asıl yaşamakta olan birini ayırmak kolay. Güzellik duygusu, bir estet tarafından hatta hiçbir zaman farkedilmeyecek algılardan doğmaktadır. Estetler, hayranlık duymaya alışılmış şeylere karşı hayranlık duyar görünüşü yaparlar – Tretyakovskaya galerisindeki tablolar, bir megastar şarkıcının sesi v.s. Güzellik duygusu, bu arada ve ilk sırada tamamen belirsiz olaylardan doğar – mantarın derisindeki çiy damlası, yaşlı bir akağacın yumuşak-sert derisi, koyu yeşil yaprakların fonunda parlak kırmızı üvez tanelerinin kontrastı, kurumuş ot tutamları v.s. “İlerici estetler” vardır – onlara sık fotoğrafçılar arasında rastlamak mümkün – onlar, öyle geliyor ki, güzellik duygusunu yaşamaktalar ve özellikle belirsiz olan şeyleri farkediyorlar, fakat onlara, neden özellikle şunun fotoğrafını çektin, diye sor. “Ben, bu kurumuş dala karşı bir şefkat, bir aşıklık yaşadım, onu elime almak, onun sıcaklığını duymak istedim” sözleri yerine o, teknik terimler dizisini önüne yığar, yani gene, güzelliği yaşamak yerine, bunun güzel olduğunu DÜŞÜNÜR sadece.

    *) ormanda, deniz yanında “güzellik senfonisini” yaşamak mümkün – güzellik duygusunun fışkırmalarının bir tek dayanılmaz ekstatik yangında birleşen tam bir spektrumudur. Rezonans eden imaj – kalpten çıkan ışıldayan bir ağın içinde herşey karışmıştır – dalın her sallanışı, uçan kelebek, uçup geçen tüy – her harekete bu ağ tatlı bir gerilme ile cevap verir, kalpte dayanılmaz bir zevk meydana geliyor ve sonra, bir lav gibi, tüm bedene yayılıyor – kuvvetli, yavaş, yakıcı bir şekilde.

     

    “Hayranlık”:

    *) En sık, güzellik duygusunun ekstatik bir yoğunluğa yaklaştığında, “zevkler senfonisi” mevcut olduğu zaman, doğuyor ve o zaman diğer ES’ler – zafer sevinci, hayret, çağrı, eğilim , ile çok sayıda rezonanslar meydana geliyor. Eğer güzelliğin fışkırmaları, somut bir objeyi seyretmekten meydana geliyor ve, “güzel” olarak algılanan şeyin algısı ile besleniyorsa, o zaman hayranlık artık objesizdir, o, ekstatik niteliğe, güzellik duygusundan çok daha çabuk ulaşır.

     

    “Sempati”:

    *) “tanıma” kelimesi ile rezonans eder – sanki bu insanı çok uzun bir ayrılıktan sonra tanıyor ve karşılaşmanın sevincini yaşıyorsun.

    *) sempati, benim “şu insanı algılıyorum” diye adlandırdığım algılardan birisinin, “benim ES’lerim” olarak adlandırdığım ES’lerin herhangi birisi ile rezonansı olduğu zaman, meydana geliyor.

    *) yoğun bir sempati, “sevgi” kelimesi ile rezonans eder – belki, “sevgi” kelimesi sık olarak erotik bir tonda, birbirine aşık [o anda ND’lerden serbest olan] iki insanın yaşayabilecekleri sevgi ile çağrışım olarak , kullanıldığından dolayı. Gene de, “sevgi”, ancak onu yaşayan insanlar daha erotik çekimi de yaşadıkları zaman, erotik bir tona sahiptir.

    *) Yejatina: “bir varlığa karşı sempati, onun hakkındaki düşüncelerinin ES’lerden bir tanesi ile rezonans ettikleri zaman, meydana geliyor. Ben, farklı suratları düşünebilirim ve bunun yanında farklı ES’ler meydana geliyor: azim, sevgi, v.s. O varlık hakkındaki düşünce, bildiğim herhangi bir ES ile rezonans ettiğinde, o varlığın yakınlığı algısı, onun yerinde ES’lerin olması için bir arzu, ES’lerin orada tezahür etmesine yönelik hareketler yapmak arzusu meydana geliyor.

    O varlık hakkındaki düşünceler, bilmediğim ES’lerin uyanmasına getirdiği zaman, bir hayranlık, ona doğru bir çekim, onun gibi olmak arzusu meydana geliyor, bu ES’leri, onları bilmediğim ES’ler olarak kaydetmeme rağmen, garip bir tanıma meydana geliyor.

    Sempati, diğer yerlerde ES’lerin olması arzusu ile rezonans eder.

    Onun, benim için en çekici tezahürlerinden biri – objesiz bir sempatidir. O, ES’ler, ulaşabildiğim yoğunlukların en yükseğine ulaştıkları zaman, meydana gelir – o zaman, benim yaşadıklarımı bütün varlıkların yaşaması için arzu, onların ES’lere yaklaşabildikleri kadar yaklaşmaları için arzu, farklı farklı yeni suratlar aramak, acemiler ile mektuplaşmak arzusu meydana geliyor.

    Ben, bir acemi ile yazıştığım zaman – ben kendim bir acemiyim, ben, pratiğin başında yaşadıklarımın aynısını yaşıyorum – sanki önümde yeni bir dünya açılıyor, bütün sınırlar yıkılıyor, ben, istediğimi yapabilir, herşeye sevinebilirim. Sempati tezahür ettiğinde, başka bir varlığın – acemi olsun, surat olsun, farketmez – her zaferi, bir sevinç, önceden tatma, nadiren – ekstatiklik, fışkırmasına neden oluyor.

    Sempati, benim hoşuma giden, beni çeken şeylerin aynısını yaşamak isteyen bir varlığa karşı bir eğilim olarak tezahür ediyor. İnsanın, ND’leri gidermek ve ES’leri yaşamak arzusu her zaman ona karşı bu yerde bir sempati ile rezonans eder.

    Bir varlığa karşı sempati tezahür ettiği zaman, bu varlık özellikle güzel gelmeye başlıyor, halbuki başka bir halde ben onu “çirkin” olarak ayırtedebilirdim. Bu, şişman bir varlık olduğu zaman, onun “şişman” olarak yorumlanması kayboluyor, onun, hafif tombul küçük bir kız olduğuna dair bir imaj meydana geliyor. Böylece, sempati, güzellik duygusu ile rezonans eder.

    Sempati, gene sebepsiz bir sevinç, erotik çekim, çocuksallık, hayret, coşku, kendini verme, basit şeylerin sevinci ile rezonans eder.

    Sempati, “küçük” sevinçli arzular ile rezonans eder – kucaklamak, oynamak, bir şeyler yazmak, yere düşmüş bir yaprağı ya da bir kozalağı ormandan getirmek, bir örümceği göstermek. Fakat, bu arzuların tezahürlerinin, mekanik olanlardan ayrılığı, bir izlenim bırakmak arzusunun, onun pozitif olarak değerlendirilmesi arzusunun olmadığındadır – ben, sadece kendi sevincimi, kendi hayranlığımı paylaşıyorum.

    Sempati, bir şeyler öğretmek arzusu ile sık rezonans eder. Mesela, kendi tecrübem hakkında ayrıntılı bir şekilde anlatmak. Bunun, ihtimamdan ayrılığı şundan ibaret: ben, özellikle öğretmek ve buna artık dönmemek istiyorum, çünkü eğer bunlar bu varlığa enteresan ise, o, aklında tutar veya kendisi sorar, birine ihtimam gösterdiğimde ise, ben, tekrar tekrar bir şeyler hatırlatmak, o, söylediğim gibi yapıyor mu yapmıyor mu diye takip etmek, endişelenmek istiyorum.

    Sempati olduğu zaman, görüş kaygısı meydana gelmiyor, bir açıklık vardır. Bir şeyler gizlemek, savunmak arzusu yoktur. Anlaşılmayan şeyleri tekrar ve tekrar ele almak ve tahlil etmek, algıları başkasından almak ve vermek, öğretmek ve öğrenmek arzusu vardır.

    Sempati olduğu zaman, bütün diğer ES’ler saydam, hafif, keskin oluyor sanki. Sempati olmadığı zaman, ben, içinden sesler boğuk gelen, bir şeyler zor görülebilen ve sevgi ile dokunmak imkansız olan bir kabuğun içindeyim sanki. Sempati tezahür ettiği zaman, bu duvar eriyor, üzerime sanki gerçek, çıplak bir dünya yıkılıyor, sanki ben bundan önce tüm hayatım boyunca hayatı TV’de izliyordum ve birdenbire sokağa, ormana çıktım.

    Eşlik eden fiziksel hisler – sanki koltukaltlarından kolların üzerinden avuçlara doğru ince iplikler gider, onun için dokunmak, temas etmek isteği vardır. Göğüste yumuşak bir patlama hissi. Uzun karmaşık bir hareketler yapmaya gerek yoktur, sadece hafifi dokunmak mümkün ve, alıp götüren bir akım meydana geliyor”.

    *) Adji: [sempati yaşadığım birinin] yanında, fakat görünmeyen, sessiz bir var olma ile, zaman zaman uçup gelen ve uçarken onun saçlarını oynatan bir rüzgar gibi, bulunmak arzusu.

    *) Fiyort: “sempati esnasında, bedende bir sıcaklık hissi ve, karın boşluğundan başın tepesine çıkan, sonra gözlerden dışarı dökülen altın renginde bir ışık algısı meydana geliyor. Bu sütundan altın renginde ince iplikler ayrılır ve bedenin çeşitli kısımlarına gider.”

    *) Fiyort: “sevgi, her zaman karın boşluğundan yukarıya, göğse, boğaza ve ellere doğru çıkan yumuşak kesif gıdıklayıcı bir ısı dalgası hissi ile başlar, yumuşak bir patlama – göğüste, boğazda ve ellerin parmak uçlarında bir zevk fışkırması – ile de biter”.

     

    “Açıklık”:

    *) Fiyort: “açıklık”, sempati yaşadığım birilere, kendi fikirlerimi, duygularımı, hislerimi, hareketlerimi gözlemlemeye izin vermek arzusu ile rezonans eder; bir şeyi gizli tutmak arzusu yoktur; korku yoktur – gel ve izle. Bir neceftaşı imajı ile rezonans eder (saydam ve parıl parıl). Bir hafiflik meydana geliyor, gizlemekte olduğun şeyin yükü yoktur ve sevinç, senin – böyle hafif, parıl parıl parıldayan ve saydam olduğundan meydana geliyor ve içinden başka biri, bir gölge görmüyor, çünkü o yoktur. Seni tanıdıklarından dolayı bir sevinç. Bu varlık ile aktif bir etkileşim için bir engel olmadığından dolayı bir sevinç meydana geliyor: sanki, bu varlığın yanında ileriye koşmaya, beraber bir şeyler yapmaya engel olan bir duvar yıkılıyor. Senin, bu varlık ile beraber olduğundan dolayı bir sevinç var ve sen, kendini sürüklemeye ona izin veriyorsun sanki ve bunun neye getireceğinden endişe duymuyorsun.

    *) Açıklık olduğu zaman, bu yerde olan bütün algılar birdenbire bir saydamlık ile parlamaya başlıyor. “Arınma” kelimesi uygundur. Billuri bir temizlik – ince, gözyaşı akacak kadar keskin, bir hayret vardır – böylesine koskoca bir dünya! Ve böylesine kırılgan: öyle geliyor ki, dokun ona – ve çınlamaya başlar. Açıklığın ekstatik şekli olduğu zaman, ona dayanmak imkansızdır, ağlamak istiyorsun. Fikir: “bu dünyayı anlamak imkansızdır, ona sadece durmadan hayran olmak, onda bulunmak, ihtiyatla onun içinde hareket etmek mümkündür, yoksa o, öyle çınlıyor ki, buna dayanılmaz”.

    *) Eğer sempatinin yaşanması, sempatiyi yaşadığın şeye nazaran kendini üstün bir varlık olarak ayırtedilmesi ile eşlik edilebiliyorsa (mesela, bir ağaca karşı sempati durumunda gibi), “açıklık”ın yaşanması durumunda böyle bir şey imkansızdır – kendinin üstün, onun ise aşağı bir varlık olarak ayırtedilmesi yoktur.

     

    “Dalış” veya “sınır yok” veya “sızış”:

    *) Skwo: “ilkin esinli bir fon var – zayıf bir formda eğilim, önceden tatma, güzellik duygusu, zevk tezahür eder. Ağaca, ateşe, nehire, gökyüzüne baktığım zaman, sempati ve güzellik duygusunun kuvvetlenmesi ile eşlik edilen bir çekim hissi meydana geliyor. Hareketsiz kalmak, bakmak ve bu çekme hissine teslim olmak isteği vardır. Sonra, 1-5 saniye için, sanki ağaç ya da ateş (ya da, baktığın ve sempati duyduğun şey) bu yerde, karın, göğüs ve boğaz kısmında ortaya çıkıyor gibi bir his doğuyor. Bu, bilhassa dallarıyla beraber bir ağaç ya da bir ateş hissi değildir, bu, onunla temasın artan ve genişleyen bir zevk hissi ile eşlik edildiği bir şekil hissidir. Oğlanın uzvu, amcıkta olduğu ve hoş hislerin çeşitliliği yaşandığı zaman, uzvun şeklini hislerden belirlemek imkansızdır, hatta bunun, onda benim hislerim olmayan bir kimsenin uzvu olduğu hissi bile yoktur, fakat aynı zamanda bir şey ile temas etme hissi mevcuttur. Ağaç ve gök ile aynı şey meydana geliyor. Görsel algılar eskisi kalıyor, bedenin yerinde, keskinlik kazanan, güzellik duygusunun, hayranlığın, sevincin kuvvetlenmesi ile eşlik edilen yumuşak bir orgazm hissi meydana geliyor. Yumuşak orgazm hissi genişliyor, o, bedenin üst kısmında yaklaşık 40 cm çapında bir hacimden başlıyor, sonra da bir metreye ulaşıyor ve dalma-erime-genişleme hissi meydana geliyor. Bu anlarda baktığım varlıkar, her zaman canlı, çok yakın, güzel, duyan, esrarengiz ve aynı zamanda “sade” varlıklar olarak yaşanır. Yakın-uzak ayırımı yoktur. Bir amaç yoktur. Herşey ancak şimdi var ve bu “şimdi”nin doluluğu, göğse, boğaza, karna sevinç dalgalarıyla yaklaşıyor, artan bir zevk ile genişliyor. Bu algının olduğu zamanki inceleme – bir tahlil ya da bir karşılaştırma değildir, bu, incelemek istediğim şeyin içine bir dalıştır. Bu incelemede fikir yoktur”.

    *) Yejatina: “bir bayağılık mevcut olduğu zaman, ben, hayatımın çerçeveler ile sınırlandırılmış olduğundan eminim ve, bugün ve bir yıl sonra neler yaşayacağımı bilirim. Bu halin içinde ağaçların yanından geçiyorum, onlar hakkında “ağaçlar” diye düşünerek. Onlar kendi hallerinde, ben kendi halimde. “Sınır yok” olduğu zaman, benim sanki gözlerim açılıyor – etrafta o kadar Varlık mevcut ki! – ağaçlar-değil, bulutlar-değil, nehir-değil, toprak-değil. Fikir: “herşey mümkün”.

    *) Çayka (Martı): “gözlerim kapalı olarak dikkati döndürme pratiğini yapıyordum ve anın birinde bedenimin her yerinde bir hafiflik meydana geldi, sevinçli bir madde beni doldurdu. Sonra birkaç an için bedenim büsbütün kayboldu – ben yoktum! Benim yerimde hiçbir şey yoktu. Rüzgar ve gölün sesi algılanıyordu – sanki kulaklarla değil, o sadece vardı. “Boşluk” kelimesi rezonans eder – bu yerde yoğun bir boşluk vardı, sanki ne beden, ne fikirler, ne arzular, ne duygular vardı, sadece gölün sesinin ve esen rüzgarın algılanması vardı. Hal, bütünseldi, “ben” fikirleri yoktu. Hiçbir yere çekmiyordu, hiçbir şey yırtmıyordu, eziyet vermiyordu, saplantılı değildi – hiçbir “ben” yoktu. Sonra, fikirler tekrar ortaya çıktığı zaman, bir hafiflik algısı vardı, sanki hava balonunu helyum ile doldurmuşlar ve o havalanmaya hazırdır. Hisler – göbek kısmında kuvvetli burulumlar ve kaşıntılar, beden parıldıyor, ışıldıyor sanki, her tarafta çok hoştur”.

    *) Fiyort: “ben” kavramı, lokalizasyonunu kaybediyor, belli çerçeveler içindeki belirli bir şey olmaktan çıkıyor. “Ben”in – hem deniz, hem gökyüzü, hem ayaklar altındaki ince bir dal, hem rüzgarın esintisi olduğuna dair katı bir emniyet meydana geliyor”.

    *) “Ben”in lokalizasyonunun kaybedilmesi, bedenin görünür sınırları dışında fiziksel hisler ile eşlik edilebilir, mesela, his, elde ya da ayakta değil, …bir ağacın tepesinde!.. meydana gelebilir – akıl, böyle bir olay karşısında hayret içinde duruyor, fikirler hareketsiz kalıyor ve dünyanın, bu kadar değişmez gelen, eski tablosu, esnek bir şekilde değişmeye başlıyor, hem bundan, güzel bir satranç problemini çözerken olduğu gibi, aynı entelektüel zevk doğuyor.

    *) Adji: “yakınlık” (“açıklık”) ve “bütünlük” (“sınır yok”) arasındaki fark, şundan ibaret: yakınlık, “biz ikimiz ES yaşayabiliriz” fikri ile, bütünlük ise, “biz ikimiz – aynı şey” fikri ile rezonans eder.

    *) Eta-ayt: Bu ES, yeryüzünün suratlarına (hayvanlar, bitkiler, kayalar, göller v.s.) baktığın, onlara dokunduğun zaman, meydana geliyor ve o, onlarla kucaklaşmak, yerde yatmak, ellemek, gömülmek, tüm beden ile temas etmek sevinçli arzusu ile rezonans eder. Güzellik duygusu, sevgi, açıklık ve coşku ile kuvvetli bir rezonans meydana geliyor (bu, bu ES’i diğerlerden ayırmak zor olduğunun nedenidir). Her türlü – görsel ya da bedensel – temas esnasında, zevk meydana gelir. Rezonans eden fikirler: “bu beden bana dar gelir, duyu organlarım benim için yetersizdir, ben, bu nehri daha tam hissetmek istiyorum, onu büsbütün sarmak, hissetmek, ona, onunla birleşerek, onun içinde eriyerek, özel bir şekilde sızmak istiyorum”. Buradan da, “sızış” kelimesi, ki bana göre, bu kelime, bu ES ile diğer kelimelerden daha çok rezonans eder.

     

    “Kendini verme” veya “Minnettarlık”:

    *) EF: ben, yaşlı bir rahip, ve hayatımın ve güçlerimin hemen hemen tümünü küçük lamaları eğitmeye veriyorum – onlara, bildiğim ve becerdiğim o az şeyleri öğretiyorum. Onlar, herşeyi çabuk kapar ve yüksek lamaların yanına eğitimlerine devam etmek için giderler, ben ise yeni çocukları eğiteceğim ve böyle, hayatım sona ereceği kadar. Ben, eğitim çizgisinin devam ettiğinden bir zafer sevincini yaşıyorum. Öğrencilerim olduğu sayesinde, şimdi sürekli kendini vermeyi yaşayabildiğimden ve onlara ders vererek (böylece bu yerdeki ES’leri sağlamlaştırarak) onu gösterebildiğimden de bir zafer sevincini yaşıyorum.

    *) EF: ben – küçük yaşta bir Tibet rahibi, yüksek Lama’nın yeni bir suretiyim. Beni, ilk hatırlatma-eğitimim ile, “kendini verme”yi yaşayan yaşlı rahiplerin uğraşacakları bir manastıra verdiler. Ben, onların bana anlattıkları ve gösterdikleri herşeyi çok çabuk öğreneceğimi, neden sonra, benimle başka, daha bilgeli rahiplerin, uğraşacakları başka bir başka bir manastıra geçeceğimi ve böylece, ben, önceki hayatımın bittiği çalışma cephemin ön sınırına ulaşana kadar, devam edeceğini biliyorum. Ben, seyahatime devam edeceğim, bu sınıra mümkün olduğu kadar çabuk ulaşmaya bana yardım etmek için kendini tamamıyla verenlere karşı ise ben, “kendini verme” ve “minnettarlık” kelimeleri ile rezonans eden bir ES duyuyorum – bunda, bir üstünlük duygusu ya da bir hislilik yoktur, bunda, tek hedef, aralıksız eES’lere yakınlık derecesine bakmadan, bütün pratikçileri kaplayan tek bir eğilim zaferi vardır. Ben, ders aldığım zaman, bu varlıkların bana etki edebilmeleri, kendi tecrübelerini bana aktarabilmeleri için, bütün gücümü vermek, son derece samimi olmak istiyorum.

    *) EF: ben, diğer yönelen pratikçilere açıklamalar vermek, onlarla tecrübemi paylaşmak için, gücümün ve zamanımın mümkün olduğu kadarını veriyorum. Bu yerde tezahür eden ES’leri alıp benimsemeleri için bir arzu yaşıyorum.

    *) Fiyort: “ES’lere yönelen bir varlığın tezahürlerine ve hareketlerine karşı bir sempati ve hayranlık ile eşlik edilir. Güzellik duygusu ile rezonans eder. Göğüste kuvvetli bir hararet hissi doğuyor – kehribar renginde bir ateş topu”.

     

    “Fedakarlık” veya “Sadakat”:

    *) rezonans eden fikir: bana, kendim için bir şey lazım değil, herşeyi sevdiğim, yönelen vermek istiyorum – verebildiğim herşeyimi. Herşeyi vermek, üzerinden atmak, kendinin olan ve kendin için olan asla hiçbir şeye sahip olmamak için yoğun bir arzu meydana geliyor – ne mala, ne amaca, ne arzuya, ne de hatta heyecanlara ve “kendi” aydınlanmaya yönelik çalışmalar cephesine, eğer bu “kendi” aydınlanma, özellikle tüm esinli niteliklerini diğer yönelen varlıklara etki etmek için kullanmak arzusundan ayrı düşünülüyorsa.

    *) Sempati ve minnetarlığın çok aşırı bir şekilde yaşandığı zaman doğar.

    *) Herşeyden çekilmiş olma hali ile rezonans eder.

    *) Yejatina: “sadakatin yaşanması, garip bir eminlik ile eşlik ediliyor – bu, bir şeyden emin olma değildir, bu, objesiz bir emin olma, bir sarsılmazlık, sarsılmaz bir emin oluş, koşuşmaların, telaşlılıkların yokluğudur”.

    *) Yejatina: “yoğun bir sadakat, “kendi için olmayan bir önceden tatma” ile rezonans eder – ben, suratların çok olacağı bir zamanı tasavvur ediyorum ve, onlara ders vermek için, kendimi, zamanımı bütünüyle onlara vermek için bende öylesine yoğun, sarsılmaz, ekstatik bir sevinçli arzu olacak ki – hatta, kendi pratiğim, kendi keşiflerim için bile zaman kalmaz; bende hiçbir şeyim olmayacak, orada ise herşey olacaktır”.

    *) Fiyort: “sınır yok” algısı ile rezonans eder”.

    *) Fiyort: “kendimin ve sadakati yaşadığım varlığın bir olarak algılanması. Gurupta gökyüzünün farklı renkleri olabilir, fakat bu bir gökyüzüdür”. Ramakrishna imajı rezonans eder: “nehirde yüzen bir dal, nehri ikiye “böler”, fakat bu bir nehirdir”.

    *) Fiyort: “şaşırtıcı bir olay, sevinçli arzular ile, sadakat yaşandığı zaman, meydana geliyor – onlar, “kendimin” ve “onun” olarak ayırtedilmiyor”.

    *) Sevinçli arzuların “kendimin” ve “onun” olarak ayırtedilmelerinin durması, çok şaşırtıcıdır, çünkü “kendi arzularım” her zaman şahsi bağımsızlığın ayrılmaz bir parçası durumunda idiler ve, iki varlık arasındaki yakınlık nasıl olursa olsun, kendinin ve onun arzuları arasında her zaman net bir farklılık vardır ve bundan da fazlası – kendi arzuların itinalı bir şekilde ayırtedilmesi, onların daha sonraki gelişmesinin, ES’lerin gelişmesinin zorunlu bir şartıdır ve, sadakat mevcut olduğu zaman, ayırtetme yeteneğinin kendisi olduğundan hatta daha keskin oluyor, “benim” ve “senin” arzuları arasında sınırlar kayboluyor, yani, eğer ona karşı sadakati yaşadığın bir varlık, sevinçli bir arzuyu yaşıyor ve onun hakkında sana bahsediyor, onu belli ediyor, onu gerçekleştiriyorsa, o zaman sen bu arzuyu tamamen “kendi” arzun olarak yaşamaya başlıyorsun (bunun, tabii ki, bu arzuyu gerçekleştirmek için bende otomatik olarak bir arzunun meydana geldiği anlamına gelmediğini kaydetmek gerekir, onun için, bu yerdeki sevinçli arzular spektrumunun artmasına rağmen, gerçekleştirmedeki öncelikler eskisi gibi kalabilir, ya da ancak kısmen değişebilirler, ve, bunun yanısıra, “ortak pratik” – düz yol pratiğinin harika bir dalı – meydana geliyor).

     

    = = = = = = = = = = = = = =

     

    Varlık Sektörü:

     

    1. çizgi:

    “hiçbir şey lazım değil”, “kaygılara son”

    herşeyden uzaklaşma

    güç

     

    1. çizgi:

    ciddiyet

    sarsılmazlık

     

    1. çizgi:

    tazelik

    huzur

     

    1. çizgi:

    elektrik

     

    sesszilik

    anestezi

    bedenin priz alması, katılaşması

     

    dolmuşluk

    göğüste bir vakum

    katılık

    yüzülmüş deri

    iradenin çıkması

    zevk dalgası

    boşluk küresi orta

    boşluk küresi küçük

    boşluk küresi büyük

    çakra’lar

    (bu fiziksel heyecanlar, tasnif edilmeden sadece bir araya getirilmiştir şimdilik)

     

    1. çizgi:

    kehribar

    mavi gökte altın renginde bir hale

     

    5.çizgi:

    olayların soyut dokusu

     

    = = = = = = = = = = = = = =

     

    “Hiçbir şey lazım değil”, “kaygılara son”:

    *) İmaj: ücra bir dağ köyünde akşam üstü bütün aile şöminenin başında toplanır, şarkılar söylerler – ihtiyar kadınlar da, küçük kızlar da. Yaşlı kadın 80 yaşında, yakında öleceğini biliyor, bu hayatta ona artık hiçbir şey lazım değildir, artık hiçbir şey onun huzurunu bozamaz, yakında ölecektir ve hayat onsuz devam edecek, o artık hiçbir şeyi değiştiremez, sadece kendi ölümünü bekleyebilir.

    *) akşamın geç saati, fenerin ışığında yavaş yavaş yere düşen yumuşak kar ışıldar.

    *) Yejatina: boş bir ev, müzik hafif çalar, kapı rüzgar-olmayan’dan gıcırdar. Yüz yıl önce böyleydi, yüz yıl sonra da böyle olacak.

    *) zaman bitmiştir.

    *) bu ES’in karakteristik özelliği – anlık olan herşeyin kesilmesi ile çağrışımıdır. “Yüzlerce yıl”, “böyle her zaman olacak” kelimelerini kullanan fikirler ya da karşıt imajlar, mesela, yukarıda verilen, çok yakında öleceğini ve zamanın onun için artık bitmiş olduğunu bilen ihtiyar kadın imajı, rezonans eder. İmajların her biri – son derece küçük ya da çok büyük boyutundan dolayı “zamanın bitmiş olduğu” imajlardır. Hiçbir günlük hedef bu boyutlarda bir önem taşıyamaz.

    *) Yaşeritsa (Kertenkele): değişmezlik – burada mevsimler bile mevcut değil – burada herşey her zaman böyledir – burada ne zaman, ne de hareket vardır.

    *) Yaşeritsa: “Hint treninin koridorunda ihtiyar bir kadın. Parlak pembe bir sariye sarılmış, yerde uyuyor. Kir, açık kapıdan esen gece rüzgarı, o, trenin gürültüsünde uyuyor, küçük elleri, ince ayak bilekleri, buruşuk esmer kollarında ucuz bilezikler – onda herşeye karşı bir şefkat doğuyor. Ellerini hafif sıkmak, onu okşamak istenir. Sonra o oturuyor ve, hafif gülümseyerek, önünden geçen insanlara bakıyor. Hiçkimse onu görmüyor, onlar için o bir hiçtir, oturduğu zeminin etrafındaki çöplükten daha fazla bir şey değildir. Onun gözlerinde bir çocuk kaygısızlığı, bir merak, onun artık korkacak bir şeyi yoktur, yönelecek bir şeyi yoktur – o, fakir ve çok yaşlıdır. Ayağa kalktığı zaman, bir şefkat fışkırması daha meydana geldi – çok küçük, çok zayıf, endamlı – ona uzun uzun bakmak arzusu doğan kuru bir ot tanesi. Ondan, benim için çok çekici olan bir şey yayılır – buna, güç diyemem, güç, parlak bir şekilde belli olan bir şey ile çağrıştırılır. Bu kadın ise, sanki artık yokmuş ve gene de, özellikle ona bakarken meydana gelen, bir şefkat, kaygısızlık, bağlı olmayış vardır. Onu, kendi pratiği için böyle bir hayatı seçmiş bir savaşçı olarak tasavvur edebilirdim”.

     

    “Herşeyden uzaklaşma”:

    *) Skwo: “herşeyden uzaklaşma meydana geldiği zaman, bireysel algılar bir elbise gibi algılanmaya başlıyor – giymek ya da çıkarmak mümkün olan bir şey”.

    *) Vivekananda’dan bir alıntı: “İnsan, hayatın ebedi olduğunu kavradığında, o, seyre dalmış, nehrin kıyısında oturuyor, kendi bedenini, önemsiz bir hiç gibi, vermeye her zaman hazır, siz, size lazım olmayan bir saman çöpünü vermeye hazır olduğunuz gibi.

    Bundadır onların mertliği, onların kahramanlığı, ölümü, bir kardeş gibi, her zaman karşılamaya hazır oluşlarında, çünkü onlar, ölümün onlar için mevcut olmadığından emindirler. Onları yenilmez yapan o güçleri işte burada yatmaktadır”.

    *) rüzgarda dalgalanan bir tibet bayrağı.

    *) boşluğun orta küresi ile rezonans eder.

    *) imaj: sanki, ince bir kumaştan yapılmış içi boş bir boru var, o gayet maddi, katıdır, fakat ince kumaşı (yani, bu yerde olan algıları) kat kat soyuyorsun ve, son katı soyduğun zaman, birdenbire artık hiçbir şeyin kalmadığı ortaya çıkıyor.

    *) Yejatina: hakkında, benim ne ile yaşadığımı anladığını, bana yakın olduğunu söyleyebileceğim hiçbir varlık yoktur. Böyle varlıkların bir zamanlar olduğuna dair hiçbir hatıra da yoktur. Yakın bir varlığın mevcudiyetinin mümkün olduğuna dair bir fikir bile yoktur. Böyle bir varlığın olması için bir arzu bile yoktur. (Fakat, tabii ki, hiçbir uzaklaşma, yabancılaşma da yoktur, onun içindir ki, herşeyden çekilmenin sempati, sadakat ile rezonansı gibi böyle görünürdeki bir paradoks mümkündür. Görünürdeki paradoks, ancak “yakın bir varlık yok” sözlerinin kederlenmiş bir insanda katı bir şekilde yalnızlık ND’si, KA ile çağrıştırıldığından meydana geliyor).

    *) herşeyden çekilme ve sadakat, birbiryle rezonans eder ve, kuvvetli yelkenleri altında ufka hızlı giden bir yatın dalgalarda sallanıp daldığı gibi, birbirini değiştirerek, hemen hemen aynı anda ve eşit güçte tezahür edebilirler.

    *) Puşistaya Obezyanka (Yumuşak Tüylü Maymun): “sevinçli yalnızlık” kelimesi ile rezonans eder – geniş sonsuz bir yol imajı, ve istediğin tek şey – ileriye bakmak ve durmadan yürümek. Benim kendi yolum olduğu açıklığı vardır, bu yolda gitmek, gayret peşinden gayret sarfetmek, kendi amacımı elde etmek sevinçli arzusu vardır. Burada hiçkimsenin olmadığını kesin biliyorum. Tüm diğer insanlar, bir rüya gibi, bu dünyada mevcut olamayan bir şey gibi algılanıyor. Burada sadece yol vardır. Burada, olağan hayatın olayları mevcut değil, önlar önemli değildir, onlara karşı tavır – uyanıkken rüyalara karşı olduğu gibidir. Amaca yönelmişlik, yönelim. Her adım – zevk ve sevinçtir. Her adım – sağlam, emin, canlıdır. Yorulmak imkansızdır. Bundan sonra neyin olacağı, neye geleceğim hakkında düşünceler yoktur. Yürüdüğümden dolayı burada ve şimdi zevk vardır. Sırrın, bilinmeyenin önceden tadılması. Bodhi’nin ve Yejatina’nın kendi yollarında yürüdüklerinden bir emin olma vardır ve onların yollarında, onlardan başka, hiçkimse yoktur. Bu yolların hiçbir zaman birbirine raslamayacağından emin olma. Bunu düşündüğüm zaman, yürümeye devam etmek sevinçli arzusu meydana geliyor. Sevinçli bir yalnızlık olduğu zaman, her zaman sebat vardır – her türlü şartlarda mücadele etmek, gayret sarfetmek sevinçli arzusu. Ben, bu yoldan beni hiçkimsenin şaşırtamayacağından eminim, ben, her türlü engellere hazırım, onlarla mücadele etmeye hazırım, kendi hedefimi görüyorum, ona ne pahasına olursa olsun ulaşırım, beni yoldan çıkmaya, ne de durmaya hiçbir şey zorlayamaz. Ben, her türlü şartlarda bu yolda yürüyeceğim”.

    *) Yumuşak Tüylü Maymun: “suratların hepsi gitmiş. Ben yalnız kaldım. Bana artık hiçkimse yazmaz, kederlenmeleri hiçkimse işaret etmez, hiçkimse üzerime baskı yapmaz. Ben, yolun ortasında yalnız kaldım – eşyasız, kağıt ve kalemsiz, suratsız ve Bo’suz. Güvenecek artık hiçkimsem yok ve bekleyecek de hiçbir şey yoktur. Tek bir şey kalıyor – yürümeye devam etmek”.

     

    “Güç”:

    *) Yejatina: “Sınırsız, bükülmez bir fiziksel gücün algılanması. Ben, taş kırabilir, dayanılmaz yüklere dayanabilir, cam üzerinde yürüyebilirim sanki – beden, zarar görmez gibidir. Bir önder olabileceğim inancı ile eşlik edilir. Önder olmak fikrinden gelen bir zevk ile. KÖD’li hiçbir şey bunda yoktur. Sadece, önder olmak arzusu ve önder imajı, “harcamak için yeri olmayan” bu Güç’ün algılanması ile parlak bir şekilde rezonans eder. Bedenimin imkanlarının bir sınırı yok gibi gelir. O, yıkılmaz, bükülmez, nerdeyse ölümsüzmüş gibi algılanır”.

     

    “Tazelik”:

    *) Herşey, sanki sabahın serinliğiyle doyuyor gibi, herşeyin içine, sabahın erken saatinde çadırdan çıkıp altın ile yanmaya başlayan dağ tepelerine baktığın zaman yaşadığın o tazelik işlemiştir.

    *) Fiyort: “yüzünde ve akciğerlerinde soğuk Mart havası hissi ile eşlik edilir. Derin nefes almak arzusu meydana geliyor”.

     

    “Ciddiyet”:

    *) Bu ciddiyet – bir kaygı, bir karamsarlık değildir. O, tebessüm, şakalaşma, oyun, şefkat, sadakat v.s. ile bağdaşır. Kendindeki kederlenmelere göz yumma, samimiyetsizlik ile bağdaşmaz.

    *) Rezonans eden cümle: “hiçkimseden hiçbir şey bekleyemem”. Pratikçi, çevresindeki dünya ile başbaşa kaldığı zaman, onun yanında, samimiyetsizliğine veya başka bir kederlenmesine işaret ederek, onu “kollayacak” bir kimsenin olmadığı zaman, böyle şartlarda, eğer samimiyetsiz olursan, seni hiçkimsenin kollamayacağı, hiçkimsenin akıl vermeyeceği özellikle açık oluyor. Senin hayatın tamamen senin ellerindedir. Hiçkimseden hiçbir şey bekleyemezsin.

    *) Keşifler ne kadar çok olursa, ciddiyet de o kadar daha parlak olur.

     

    “Sarsılmazlık”:

    *) mutlak bir yaralanamazlık – olmayan bir şeyin yıkılamayacağı gibi.

    *) rezonans eden cümle: “hayat hiçbir zaman başlamamıştı ve hiçbir zaman bitmeyecektir”.

    *) dayanak yok, hiç yok – onun ne varlığı yoktur, ne de yokluğu – “dayanak” kavramının asıl kendisi büsbütün anlam kaybediyor, ona göre, onun varlığı ve yokluğu ile ilgili kaygılar da yoktur. Sarılacak bir şey yok, koruyacak bir şey yoktur, çünkü edinmek ya da kaybetmek mümkün olan şeylerden hiçbiri, hiçbir önem taşımaz.

    *) rezonans eden bir kelime terkibi – “ileride hiçbir şey yok”. “Burada-ve-şimdi”nin üzerinde, ES’ler üzerinde tam konsantrasyon, NF’den tam kurtuluş, “tam güven”, “yıkılmaz bir dayanak”, “bozulmaz bir huzur” kelime terkipleri rezonans eder. Mantık açısından, “ileride hiçbir şey yok” ve “önceden tatm” – bir çelişkidir, fakat bu kelime terkipleri – bir akıl yürütme elemanları değil, ES’ler ile rezonans eden kelimelerdir, onun için ben aynı anda bu iki cümleyi hem söyleyebilir, hem de sarsılmazlığı ve önceden tatmayı yaşayabilirim.

    *) “ancak böyle olur işte”, “böyle her zaman vardır” fikirleri rezonans eder.

    *) boşluğun orta küresi ile rezonans eder.

    *) Fiyort: “kocaman bir kaya imajı ile rezonans eder. Ayak tabanlarında katı bir yüzey hissi meydana gelir”.

     

    “Göğüste bir vakum”:

    *) hislerin bölgesi: gögüs kafesi kısmında – yaklaşık 30 cm çapında ve 10-15 cm derinliğinde.

    *) hislerin niteliği: sanki oradan bütün havayı pompalamışlar, sanki orada bir vakum alanı oluşmuş gibi. İçeriye doğru bir sıkıştırma, kapanma.

    *) eşlik eden hisler: aynı yerde bir katılık, boğazda bir katılık, ara sıra – bir bulantı, başın içinden dışa doğru değişen bir basınç, iradenin çıkması.

     

    “Boşluk küresi orta”:

    *) hislerin bölgesi: bedenin görünür sınırları etrafında, merkezi yaklaşık göğsün ortasında bulunan, 1-2 metre çapında az çok parlak bir şekilde belli olan küresel bir alan. İlk tecrübelere, bir şekil belirsizliği özgüdür, o, şekilsiz bir hacim ya da ancak kürenin ön kısmı olarak hissedilebilir.

    *) hislerin niteliği: kürenin içindeki alan, bir dolmuşluk, katılık efektini oluşturan son derece ince bir titreşim ile doludur. Hissin netliği, o kadar yüksek olabilir ki, konuşmak, hareket etmek ve onu aralıksız hissetmek mümkündür. Çok entansif hareketler bu hissi bulandırır. Dolmuş küre hissi, bedenin kısılabilen, kısmen ve hatta hemen hemen büsbütün kaybolabilen alışılmış hislerinden hatta daha net olabilir.

     

    “Boşluk küresi küçük”:

    *) hislerin bölgesi: yaklaşık 5 santimetre çapında küçük bir küre, bedenin görünür sınırları içinde tezahür eder.

    *) hislerin niteliği: rezonanslı tasvirler: “sonsuzca katı”, “yok edilemez”, “kırılmaz bir katılık”.

     

    “Yüzülmüş deri”:

    *) Bedenin yüzeyi, bir süre için aşırı bir duyarlılık kazanır, sanki derisi yüzülmüştür. Onunla her türlü, en ufak bir temas dahi, oldukça yoğun bir his ile yankılanır. Kaslarda, kemiklerde spesifik bir kırgınlık ile eşlik edilir. Bu his, ağrılı değildir, ES’ler ile rezonans eder, fakat gene de gayet yorucudur. Özellikle uzun ve yoğun ES’lerden sonra meydana gelir – bedenin transformasyonunun bir öğesidir.

     

    “İradenin çıkması”:

    *) hislerin bölgesi – göbeğin etrafında 10-20 cm çapında bir küre, üstelik hisler, bedenin görünür sınırlarının hem içinde, hem de dışında mevcuttur.

    *) hislerin niteliği: bir şey sanki içerden dışarı çıkmak istiyormuş gibi bir kırılma.

    *) eşlik eden hisler:

    –a) işaret edilen kısımda bir titreşim – o, çeşitli olur: sıklığı, saniyede 10 ile 50 titreşim arasında değişebilir, amplitüdü, çok zayıftan çok büyüğe kadar değişir, hatta, göbek kaslarının net olarak titremesine bile getirebilir, ki bu titremeyi, her insan, elini karnına bastırınca, kolay hisseder;

    –b) boğazda, göğüste, alında bir “katılık”;

    –c) bedenin üst kısmında bir “anestezi”.

     

    “Haz dalgası”:

    *) Haz dalgası, kuvvetli bir “karıncalanma” ile, karın boşluğundan başlayarak, tüm bedenden geçer ve, boynuna ve daha yukarıya bir yere giderek, geniş bir cephe halinde sırtından (merkezi, omurgada olarak) geçer, bunun yanında, zevk hissi ile, başın ani olarak hafif arkaya atılması ve omuzların açılması ile sırtın esnek bir şekilde doğrulması, rezonans eder – böyle hareketler, zevki ekstatik dereceye kadar kuvvetlendirir.

     

    “Kehribar”:

    *) Bulutlar arasından güneşin yumuşak ışığı, köknar-çam ormanında tüylü zayıf kehribar renginde bir ışık, sanki tek bir ışık kaynağı yokmuş, ancak her taraftan çıkan ışık varmış gibi.

    *) Güneşli bir yaz sabahı, henüz açılmamış perdelerin arkasından odaya sızar, odadaki tüm nesneler hafif ışıldar, ve sadece nesneler değil, fakat bütün algılar da bu ışık ile aydınlatılmıştır – arzular, hareketler, fikirler – herşey yumuşak bir kehribar renginde ışıldar; bu ışıkta hiçbir kaygı yok, sadece çocukluk, yaz ve basit şeylerin sevinci vardır.

     

    “Mavi gökte altın renginde bir hale”:

    *) Tüm görünür dünya arkasından keskin mavi bir enginlik belirir, gök sanki her yerde – direkt burada, ve o, her taraftan yayılan çok küçük altın kıvılcımlarla delinmiştir.

     

    “Sessizlik”:

    *) seslerin boğuklaşması, uzaklaşması, algılar özel bir açıklığı, katılığı, hacimselliği, kaotik oyalanmalara tabi olmayışı.

    *) Fiyort: “sürekli çalışan ve mırıldayan ve birdenbire aniden söndürülen bir televizyon imajı ile rezonans eder. Ses yok. Zevk, göl suyunun bir taşı kapladığı gibi yumuşak bir kaplama hissi ile eşlik edilir. “Dünyanın durması” sözü ile rezonans eder, hareketin, zamanın yokluğu olarak algılanır. Ben sanki tüm hayatım boyunca bir kasırganın ortasında bulunuyordum ve havanın etrafımda çılgın dönüşünü seyrediyordum, ve birdenbire bu kasırga bir iz bırakmadan kayboldu – tam bir sükunet geldi, herşey durdu. Tazelik ve bedende bir hafiflik hissi ile eşlik edilir. Güzellik duygusu ve keskin bir açıklık ile rezonans eder.

     

    “Anestezi”:

    *) “Sessizlik”in, sanki öne çıkıyor ve imajları, sesleri, hisleri sağlam bir şekilde arka plana itiyormuş gibi, egemen olduğu bir hal. Dünya sanki durmuş gibidir ve sen – siklonun merkezindesin. Hislerin “donması”, boğuklaşması illüzyonu meydana geliyor.

     

    “Bedenin priz alması, katılaşması”:

    *) “Sessizlik” ve “anestezi” çizgisinin devamıdır. Beden donuyor sanki, herşey, onda yayılmış katılık ile büsbütün kaplanır, donup kalır. Durakalmak ve hareket etmemek arzusu vardır.

     

    “Olayların soyut dokusu”:

    *) Hayatıma hakiki, esaslı bir etkiyi yapmış olayları tekraryaşama esnasında tezahür eder. Yani, mefhumlar ve mekanik tercihlere göre “önemli” görünmeleri “zorunlu” olan olayları değil, fakat, sanki derin bir sessizlik içinde bundan böyle beni başka yapacak bir şey görünmeden ve kaçınılmaz bir şekilde meydana geliyormuş gibi, onlarda ifade edilmez bir şeyin bulunduğu olayları. “Tekraryaşama” – son derece detaylı bir hatırlama + tüm ND’lerin giderilmesi – yani, sanki ben hayatımın o kısmını, o günlerde ona eşlik eden ND’ler olmadan, yaşıyorum gibi.

    *) Rezonans eden cümle: “şartların arkasında duran, onları belirleyen, onları içerik ile dolduran şeyin algılanması”.

    *) Herşeyden uzaklaşma, iradenin çıkması, boşluk küresi, azim, önceden sezme, güven ile eşlik edilir.

     

    = = = = = = = = = = = = = =

     

    Üstün Mutluluk Sektörü:

     

    1. çizgi:

    sevinç veya “sessiz sevinç”

    basit şeylerin sevinci, sebepsiz sevinç

    delice sevinç

     

    1. çizgi:

    zevk (ya da haz)

    üstün mutluluk

    ekstaz

    atman

     

    = = = = = = = = = = = = = =

     

    “Sevinç” veya sessiz sevinç”:

    *) rezonans eden imaj: kepçe kulaklı bir sokak köpeği, ıslak burnu, oynak gözleriyle, avlunun içinde oradan oraya koşuyor ve hafif ısırıyor, biraz havlıyor, birdenbire hareketsiz duruyor, böğürleri inip inip kalkıyor, dilinden salyası damlıyor, sonra da tekrar yerinden fırlıyor.

    *) suratların “hayvanilik” dedikleri bir davranış tarzı ile rezonans eder. Böyle bir davranışın tasviri örneği: “biz, oynaşmaya, hırlamaya, birbirimizi ısırmaya, yerlerde yatmaya başladık, o, bu oyunda gerçek bir hayvandı, çığlık atıyor, hırlıyor, gülüyordu, negatif fonun bu yerde tamamen kaybolduğu birkaç an vardı ve bu varlığa karşı tam bir açık oluş, onunla oynamaya kendini verme vardı. O, kendini bu oyuna tamamen vermişti, nasıl göründüğü hakkında düşünmediği aşikardı, o, etrafa bakmadan tam bir kendini veriş ile sevinçli bir şekilde oynaşıyordu. Sanki biz ikimiz dalgayı yakaladık ve o bizi götürüyor ve onun bütün hareketleri benim sevinçli arzularım ile rezonans ediyor, ve tersine”.

    *) Agave: “ağırlık düştü ve nefes tam alınıyor. Herşey kolay! Tasasız bir çocuk gülüşü. Uçar gibi bir yürüyüşte – beden hissedilmiyor, sadece yolun tabanları okşayan dokunuşu, sırtımda ve ellerimde hoş dalgalarla yankılanır”.

     

    “Basit şeylerin sevinci”, “sebepsiz sevinç”:

    *) sevinç, dikkatin isabet ettiği tam anlamıyla herşeyden meydana geliyor, özellikle bu, ES yaşayan insanların ve “tabiat” dediğimiz şeyin algılanması esnasında tezahür ediyor.

    *) fikir – şu taşın var olması ne kadar da şahane!

     

    “Delice sevinç”:

    *) Agave: “yüksek kıyıdan gökyüzü-nehre baktığın zaman, nefes kesiliyor”.

     

    “Zevk” (haz):

    *) hafif, sakin, saydam.

    *) rezonans eden imaj: şelalenin yanında su serpintilerinin çok ince, hemen hemen görülmez asıltısı oluşuyor. Sadece gökkuşağı onu ele verir ve nefes alırken keskin bir tazelik.

    *) “haz” kelimesi ile rezonans eder, fakat “haz” kelimesini ben, terimlerin karıştırılmasından kaçınmak için, genellikle hisleri belirtmek için kullanacağım.

    *) Vanessa: “ormanda kökler arasında kendine bir yol seçen küçük bir derecik imajı ile rezonans eder”.

    Bu rezonans, belki, zevk veren hareketleri arama prosesinin, dallar, tümsekler, kökler arasında kendine yol seçen bir dereciğin hareketini çok andırdığı için de, meydana geliyor.

     

    “Üstün mutluluk”:

    *) yumuşak, koyu, zaman zaman da yoğun – o çok kuvvetli, yolunda duran herşeyi eriten şey.

     

    “Ekstaz”:

    *) Üstün mutluluk, belirli bir yoğunluğa ulaştığında (ben, yoğunluğun bu seviyesini, tanım itibariyle, 8 olarak belirtiyorum), o, “dayanılmayacak kadar iyi” sözleri ile rezonans eden bir nitelik kazanır ve bu ES’e ben “ekstaz” diyorum.

    *) Belirli bir yoğunluk seviyesine ulaştığında (tanım itibariyle, ben onu 7-8 derece olarak belirtiyorum), ekstaz, “cıvık” kelimesi ile rezonans eden bir nitelik kazanıyor – ekstazın bu şekline ben “cıvık ekstaz” diyorum. Onun olağan ekstazdan karakteristik ayrılığı, tamamen her türlü algının (hatta, ES dışında ağrılı, nahoş ya da yorucu olabilen bir algının dahi) sadece ekstazın fışkırmalarının artmasına neden olmasındadır.

    *) Üstün mutluluğun ekstatik şekli, “ekstaz”dan ayrılır – burada terimlerin karıştırılması meydana gelebilir (özellikle teorisyenlerde, ki onların zorlukları beni ilgilendirmez, çünkü beni, teoriciler değil, pratikçiler ilgilendirir), fakat ben, işbu ES ile özellikle “ekstaz” kelimesinin parlak bir şekilde rezonans ettiği için, buna izin veririm. “Üstün mutluluğun ekstatik şekli”, “ekstaz”dan, “zafer sevinci”, “sarsılmazlık” kelimeleri ile rezonans eden nitelik ile ayrılır.

    *) Ekstazın üç tezahür etme merkezi – boğazın ortası, göğsün üst kısmının ortası, kalp. Aynı anda yakılan, üç merkezin hepsi ekstazı dayanılmaz niteliğe ulaştırır, ekstaz tüm bedene  ve onun dışına yayılır, fiziksel heyecanlar uyanır, “Atman”ın yanması başlar.

    *) Yejatina’nın günlüğünden: “keskin bir ekstaz hissinden uyandım. Boğazımda, ortasından galiba biraz aşağısında bulunan bir nokta, kesin hatırlamıyorum. Gene aynı özellik – noktada ekstaz, böyle bir şey mümkün değil diye düşündürecek kadar dayanılmazdır, tüm bedende ise – noktada olduğuna nazaran – ortadır, bundan önce olanlara nazaran ise – dayanılmazdır.

    Bundan önce, boğazımda ekstazı yaşadığım zaman, boğazdan uzaklaştıkça, ekstaz zayıflıyor, yavaş yavaş sönüyordu. Ben, onun sınırını ve bittiği yeri yaklaşık gösterebilirdim. Bu kez ise ekstaz tüm bedende idi, hatta ellerimde bile, göğüste, noktanın yanında olduğu gibi aynı parlaklıkta. Gene bir lamba imajı – onda ışık aniden ve düzgün, rahat bir şekilde yanıveriyor.

    Uyandığım zaman, heyecan ancak başlıyordu, o yandığı zaman, beden üçte ikisi kadar hafifledi, sınırlar birleşti, boşluğun orta küresinin fragmanları tezahür ediyordu. Net bir küre yoktu, fakat bir şeyler etrafta oluşmaktaydı. Bunun ne kadar sürdüğünü hatırlamıyorum. Ekstatikliğin birkaç kere gerilediğini ve onu gayret sarfederek döndürdüğümü hatırlıyorum. Sonra bir şekilde uyudum.

    Bo’nun ekstaz üçgenini yakmak gerektiğini, o zaman atman’ın meydana geldiğini söylediğini hatırladım, bu ise üçgen bile değildir, bunlar, onun fragmanlarıdır ancak, böyle algılar olabilir mi acaba?”.

     

    “Atman”:

    *) fiziksel bir his ile ilintilidir: “uzunca, küçük parmak büyüklüğünde, kalbe doğru”.

    *) rezonans eden kelimeler: “tasvir edilemez bir üstün mutluluk”, “mümkün zevklerin hepsinin üstünde”, “mümkün olanın sınırları dışında”.

    *) ışıldayan altın renkli iplikler bedenin içinde ve dışında her tarafa yayılır. Sınır yok.

    *) Yejatina: “geceleyin, kalpte dayanılmaz bir üstün mutluluk noktasının keskin hissinden uyandım, nefesim kesildi, nokta hemen dayanılmaz bir üstün mutluluk taşıyan katılık taşı oldu. Daha sonraki anda tüm beden üstün mutluluk ile parlamaya başladı, ben sanki dayanılmaz bir üstün mutluluğun çeşitli renkleriyle parlayan bir lambaymışım gibi. Lambadır – çünkü öyle olur ki, his, koyu bir şey gibi, bedende yayılır ve ona bir şey engel oluyor gibi, ve ben, onun bir yerde daha parlak, başak bir yerde de henüz o kadar parlak olmadığını takip edebilirim, burada ise yavaş yavaş bir yayılma yoktu, hemen herşey tutuşuverdi, lambadaki ışık gibi düzgün, ve üstün mutluluğun çeşitli renkleriyle parlamaya başladı.

    Kalpteki katı taşta ekstazın öyle bir yoğunlaşması vardı ki, ondan ölmek mümkündür gibi geliyordu. Atman mı? Hemen şüpheciler – böyle bir şey bende olamaz. Algı sönmeye başladı. O zaman fedakarlığı doğurdum – ben bunu kendim için istemiyorum, bunu Fiyort’a vermek istiyorum, bu taşı kendimde yetiştirip onu Fiyort’a vermek istiyorum. Algı aniden kuvvetlendi, “kendim için ES istemiyorum, belki artık hiçkimsenin olmadığını kabul etmek ve bir mağaraya ES’leri doğurmak için çekilmek istemiyorum. ES’leri, ancak diğer yerlerde olmaları için istiyorum, o varlıklar için mücadele edeceğim” sözleri ile rezonans eden bir heyecan meydana geldi.

    Şu anda o algıyı yaşamıyorum, aklımda yaklaşık kalan kelimeleri tekrarlıyorum, fakat onları yaşamıyorum. Sadece, bu kendini verme’nin parlak bir şekilde atman ile rezonans ettiğini hatırlıyorum”.

     

    = = = = = = = = = = = = = =

     

    Açıklık Sektörü:

     

    1. çizgi:

    gölge oyunu

    “ben”in yokluğu

    herkes uyuyor

     

    Burada da gene algılar şimdilik tasnif edilmeden sıralanacaktır sadece.

    Şunun altını bir daha çiziyorum – açıklık, bağımsız bir ES’dir. Onu tasvir ettiğimiz zaman, imajlar ve kelimelere başvururuz, fakat açıklık – imajlar ve kelimeler değildir (02-01-10’a bak.)

     

    = = = = = = = = = = = = = =

     

    “Açıklık”ın genel nitelikleri:

    *) Fiyort: “Notlarımın Bo tarafından yapılan tahlilini okuduktan sonra, 10 dereceli bir açıklığı ve sevinç yaşadım. Bundan sonra kendimin, her tarafa temiz soğuk beyaz bir ışık saçan kristal bir küre olarak algılanması vardı. Bunun yanında, bir hafiflik ve tazelik hissi vardı. Daha sonra güzellik duygusu güçlü bir şekilde yaşandı, açıklığın güzelliğine sessiz bir hayranlık meydana geldi: açıklık, fevkalade güzel, enfes bir varlık olarak yaşanıyordu. Hareketsiz kalmak, nefesi tutmak ve açıklığın güzelliğini seyretmek isteniyordu. Sonra, yoğun güzellik duygusu 6’ya kadar düştü ve fon halinde birkaç saat devam etti. Açıklığın ve güzellik duygusunun her zaman beraber tezahür ettiklerine, sadece bunu daha önce farketmediğime dair bir açıklık meydana geldi”.

     

    “Gölge oyunu”:

    *) kederlenmiş insanların dünyasında olup bitenlerin öneminin keskin bir şekilde – hemen hemen sıfıra kadar – azalması; eskiden olaylar “önemli”, “gerçek” idiler, şimdi ise onlar sanki arka plana çekiliyor, sanki bulanık, zor farkedilebilen gölgeler uzakta bir yerde bir görünüp bir kayboluyor ve, bu gölgeleri algılarken bende ND’lerin meydana gelmesi için bir yöntem yoktur. Ön planda – coşku, önceden sezme, eğilim, üstün mutluluk v.s.

    *) Fiyort: “sık, gölgelerin hayal meyal göründüğü, ateşin kırmızımsı ışığıyla hafif aydınlatılmış bir mağaranın uzak duvarı imajı meydana gelir. Açıklık ile rezonans eder: bağlılıkların saçma oluşu anlaşılıyor. “Burada ve şimdi” ile rezonans eder”.

    *) Fiyort: “çapı, bedenin çapının yaklaşık yarısı kadar olan sağlam bir iç çubuk fiziksel heyecanı ile rezonans eder”.

     

    “Ben”in yokluğu”:

    *) bir fikir ile rezonans eder: “kederlenmelerin giderilmesini hiçkimseye yükleyemezsin. Bu yerde gösterilen gayretler dışında, başka hiçbir şey ES’leri bu yerde doğuramaz. Aralarında “ben” ya da “sen” algısının olmadığı algılar vardır ancak”.

    *) sevinçli yalnızlık, mutlak bir kendine yeterlik ile rezonans eder.

     

    “Herkes uyuyor”:

    *) birdenbire, etraftaki bütün insanların uyumakta oldukları veya hatta ölü oldukları açık oluyor, onlar canlı değiller, bunlar sadece birer mekanizmadır, ancak zaman zaman bir yerde canlı bir şey bir an için görünüp kaybolur.

     

    = = = = = = = = = = = = = =

     

    06-02-02) Dolmuşluk” veya “doluluk duygusu” – ES’ler yaşandığı, sa’lar tezahür ettiği, ES’lere ulaşma ve kederlenmelerden kurtulma pratiğinde gayretler sarfedildiği zaman meydana gelen ve kuuvet kazanan bir algı. Rezonanslı olarak “hayat, ağzına kadar doludur” sözleri ile tasvir edilir.

    Doluluk duygusundan farklı olarak, “doymuşluk” – ND’lerden, PD’lerden, mekanik arzuları ve sair kederlenmeleri yaşamaktan ve gerçekleştirmekten meydana gelen bir algıdır. Doymuşluk ne kadar fazla olursa olsun, o, “doluluk”a hiçbir zaman getirmiyor – her zaman, “herşey dipsiz bir fıçının içine düşüyor sanki”, “hiçbir şey sevindirmiyor”, “herşey boşuna” gibi kelimelerle tasvir edilen hastalıklı bir hal kalır. Aleladelikten, can sıkıntısından, apatiden, diğer ND’lerden kurtuluşu arayan insanların olağan hatası – bunu izlenimler ile tıkamaya çalışmak, yani doymuşluğu artırmaktır, oysa bunu yapmak için tek yöntem – doluluk duygusunu artırmaktır.

     

    ES’lerin niteliklerinin listesi ve rezonans eden tasvirleri:

     

    “ekstatik oluş”

    “konsantrasyon” veya “yoğun oluş” veya “kesafet” veya “koyuluk”

    “derinlik” veya “senfonik oluş” veya “spektrumun genişliği” veya “renk bolluğu”

    “yeğinlik”

    “keskinlik”

    “manyetik oluş”

    “herşeyi kapsayıcı oluş” veya “sızma kapasitesi”

    “kitle halinde oluş” (EF’ye özgüdür)

    “tazelik” (herşeyden çok eES’lere özgüdür)

     

    ES’lerin niteliklerini gene rezonanslı bir metotla da tasvir etmek mümkündür:

     

    “Ekstatik oluş”:

    *) Yejatina: “billur gibi temiz bir su, taşkın, fakat tamamen berrak bir dere imajı ile rezonans eder”.

    *) Herhangi bir eES’i (ekstatik güçte olan bir ES’i) yaşayan bir insanın rezonans eden imajı: kaplanların tam bir sürüsü bayırların tepelerine doğru çıkıyor – her biri kendi bayırına, orada onlar hep birlikte şafağı karşılayacak. Kaplanın biri kendi bayırına tırmanmıştır artık ve, diğer kaplanlar kendi tepelerine ulaştığı zaman (yani bu yerdeki diğer ES’ler ekstatik forma ulaştığı zaman) muhakkak başlayacak olan şafağı, dilini çıkarmış, bekleyerek, orada oturuyor.

    *) Yoğun bir ekstatiklik, gözyaşları ile eşlik edilir. Güçlü ND’ler esnasında da gözyaşı akar, fakat bu haller arasındaki fark, tabii ki, çok büyüktür, ki, böyle olsa da, eES’leri bilmeyen bir kişi bu farkı yakalayamaz.

    Gözyaşlarının eskiden her zaman ND’ler, mesela KA, ile ilgili olduğuna göre, burada bir KA karışımı olup olmadığında şüphe meydana gelir, fakat algıları inceledikten sonra, şüphe götürmez bir sonuca varıyorsun – böyle yoğun bir ES yanında hiçbir KA hakkında söz bile edilemez. Sanki bir dalga göğüsten başıma doğru yükseliyor ve gözyaşları oluşuyor. Ramakrishna diyordu ki, ona karşı sadakati yaşadığın bir varlığı sadece anmaktan gözyaşların çıktığı zaman, bu, biçimsel pratiklerin yapılmasının senin için artık amaca uygun olmadığı anlamına gelir, onları yapmak arzusu kayboluyor, çünkü böylesine yoğun bir ES artık kendisi kendini ve diğer ES’leri, biçimsel pratiklerin yapılması şeklinde bir destek olmadan, yeniden üretmeye muktedirdir – kaotik oyalanmalar, ES’ler üzerinde yoğunlaşmaya, onların bir çığ gibi artmasına artık engel olamayacak kadar zayıflıyor.

    Çok yaygın aldanışlardan biri, belki de, işte buna dayanmaktadır – profanlar, eES’in tezahürünü bir insanda gözlemledikleri ve onda gözyaşlarının yoğun olarak ve uzun süre aktığını gördükleri zaman, onlar, o insanın güçlü bir acımaya benzer bir şey yaşadığına yanlışlıkla hükmediyorlardı, buradan da, belki, birçok dindeki acıma kültü kaynaklanır (mesela, Hristiyanlık’ta ve Budizm’in Hristiyan yorumlayışında, ki orada acıma, “merhamet” kelimesinin “asil” imajı altında sunulmakta, bunun yanısıra, “merhamet”in Budizm’de özellikle ES, yani diğer varlıkların kederlenmelerden kurtulmaları için, onlarda ES’lerin tezahür etmesi için ekstatik bir sevinçli arzu anlamına geldiğini dışa iterler).

    Ekstatik bir ES’den olan gözyaşları ve ND’lerden olan gözyaşları arasında esaslı bir fizyolojik fark vardır:

    a) eES esnasında gözyaşları sürekli akabilir, üstelik gayet yoğun bir biçimde ve, ne bu esnada, ne de ondan sonra, ND’lerin olduğu zamanda gibi, ne psişik, ne de fizyolojik boşalma meydana gelmez, tersine – sanki senin içine yeni güçler, ekstazın ve diğer ES’lerin hep daha ve daha muazzam kütleleri giriyor;

    b) eES esnasındaki çok uzun süren bir gözyaşı akmasından sonra bile yüzün hemen hemen hiçbir şişmesi meydana gelmiyor, böyle bir şey meydana gelse de, çok çabuk geçiyor – birkaç dakika içinde, öyle ki, bu insanın az önce iki saat boyunca “ağladığını” kimse tahmin edemez, tersine – yüzü tazelik saçar;

    c) Fiyort: “eES esnasında nefes, aşikar bir zevk hissi ile eşlik edilir, üstelik nefesin verilmesi, nefesin alınmasından çok daha kuvvetli bir zevk ile eşlik edilir”. Güçlü ND’lerden olan gözyaşları esnasında bedende çeşitli hastalıklı hisler meydana geliyor, ki onlar daha sonra bir hastalığa dönüşebilir;

    *) Ekstatiklik, samimiyetin keskin bir şekilde artması ile eşlik edilir. Yalancılığın ve samimiyetsizliğin gözyaşlarıyla beraber senden akıp gittiğini neredeyse fiziksel olarak hissediyorsun. Azami bir arınma efekti meydana geliyor. Bütün ES’lerin keskinliği güçlü bir şekilde artıyor. (Ve, tabii ki, buna benzer bir şey ND’lerden olan gözyaşları esnasında asla meydana gelmiyor – bundan sonra ancak güçlü bir NF, boşalma, aleladelik, kendine acıma ve memnunluk arzusu).

    *) Yejatina: “Derken, barajda bir delik açılmış gibi bir algı meydana geldi. Önceden tatma aniden kuvvetlendi, tutuşuverdi ve daha sonra olanları ben hemen hemen ayırtetmiyordum. Ekstatiklik mevcuttu, benim erişebildiğimin en azamisi. Galiba, iki dakika sürmüştü. Bunu, istesem bile, durduramayacağım gibi geliyordu. Tamam, o elimden kaçtı, onu hiçbir şey durduramaz, ben sadece onu yaşayabilirdim. Şahsiyet bu yerde yoktu. Beden, onda Birşey’in meydana geldiği bir kap gibiydi sadece. Dayanılmazlık, dayanılmazlığın güçlü bir tazyiki dışında, başka hiçbir şey yoktu. Bu algıyı bundan önce ben ekstatikliğin kuvvetli akımı, kuvvetli yıkılmaz bir akım diye adlandırıyordum. O olduğu zaman, bedenimi kontrol edemiyorum neredeyse. Ve gene aynı nitelik – o, kısa bir fışkırma olamaz – eğer başladıysa, uzun, dayanıklı bir şekilde sürer, hatta ondan kendimi alıkoymak istiyorsam bile.

    Ondan sonra – bir donakalmışlık, eller titriyor, beden biraz uyuşuk, bu algıyı düşünürken göğüs yanıyor. Herşeyden uzaklaşmışlık, sanki herşey ikinci plana çekilmiş, yok olmuştur. O kaybolduktan sonra tasvir edemediğim bir şey vardır. O, hemen hemen indiği zaman, bana, bu kez onu daha ayrıntılı bir biçimde tasvir edebilirim gibi geliyor, fakat yazarken – “çok kuvvetli, dayanılmaz, dışarı fırladı” dışında, başka herşeyi unutuyorum.

    Daha, onun içine büsbütün gitmek arzusunun olduğunu hayal meyal hatırlıyorum. Şu anda sanki çok bulanık bir rüyayı hatırlıyorum gibi. Bu kuvvetli akımı, onun içine ebedi olarak gitmek, hiçbir zaman dönmemek arzusu olan yakın bir şey olarak algılanması vardı.

    Bir imaj vardı – ben hemen şimdi gidebilirim. 10 derecelik bir gitmek hazır oluşu vardı, hiçbir bağlılık. Orada, ona karşı koymak imkansız olan bir şey var, ben artık yoktum, sadece bu dayanılmaz yakıcı bir üstün mutluluk vardı, ve o, daha dayanılmaz olan bir şeye doğru çekiliyordu”.

    *) eES’ler olmadığı zaman bazen meydana gelen o “ümitsizliği” de eES’lerin tasvirlerinden sayarım. “Ümitsizlik” kelimesini genellikle güçlü ND’leri tasvir etmek için de, “ümitsizce bir eğilim” gibi kelime terkiplerinde de – azmin son derecesini ifade etmek için – kullanırlar. Ben bu kelimeyi işte “azmin son drecesi, eskisi gibi yaşamak imkansızlığı” manasında kullanacağım.

    Fiyort: “eES olmadığı için öyle güçlü bir ümitsizlik vardı ki, evin duvarlarını yıkmak istiyordum. Kendimi, pençeleriyle kendi kafesine vuran bir kaplan olarak algılıyordum, parmaklıklar kıvrılıyor, fakat kırılmıyor”.

     

    “Konsantrasyon” veya “yoğunluk” veya “kesafet” veya “koyuluk”:

    *) ES,  kesik kesik olabilir, yırtık bulutlar gibi, ya da kesif, koyu olabilir – bu kelimeler, bu nitelik ile gayet net bir şekilde rezonans eder ve ona işaret eder.

    *) Mahabharata’dan rezonans eden bir hikaye:

    “İkiniz de benimle gelin”, – dedi Drona. Onlar, saraydan çıktılar. “Oraya bakın. Ben nişanı bağladım” – dedi. “Orada, ağacın tepesinde, boynunda kırmızı nişan ile topraktan bir papağan asılıdır. Duryodhana, yayını kaldır ve nişan al”. Duryodhana bütün bunları yaptı.

    – “Papağana bak. Ne görüyorsun?”

    – “Ben papağanı görüyorum.”

    – “Papağan nerede?”

    – “Dalda oturuyor.”

    – “Dalda daha bir şeyler görüyor musun?”

    – “Evet, onun ynındaki birkaç meyveyi.”

    – “Papağan ne yapıyor?”

    – “Oturuyor sadece.”

    – “Bütün bunları görüyor musun?”

    – “Evet.”

    – “Oku yayından çıkar.”

    Duryodhana şaşkındı. “Neden? Ben atabilirim, Hocam.”

    – “Hayır, sadece indir onu”. O, Ardjuna’yı çağırdı: “Hazır ol ve nişan al.”

    – “Ben hazırım.”

    – “Dalı görüyor musun?”

    – “Hayır, Hocam.”

    – “Papağanı görüyor musun?”

    – “Hayır, Hocam.”

    – “Ne görüyorsun?”

    – “Sadece kırmızı nişanı görüyorum.”

     

    “Derinlik” veya “senfonik oluş” veya “spektrumun genişliği” veya “renk bolluğu”:

    *) gelişme devam ettikçe, ES’ler, tek ayrı ayrı fışkırmalarla değil, tam bir dizi (spektrum – Terc. notu) halinde tezahür etmeye başlıyor.

    Günlükten bir alıntı: “ormanda geziniyordum – parlak bir güneş, bahar geliyor, her yer aktif bir şeklide eriyor. Berdenbire, bir dereciğe bastığım zaman, hissedilir bir ES fışkırmasını yaşadığımı farkettim. Onu “dinlemeye” başladım, onun “haz”, “hayranlık” kelimeleri ile kuvvetli bir şekilde rezonans ettiği açıklığı meydan geldi. Onu çok yoğun yaşadım – bazen 10 derecede.

    Birdenbire, çok sayıda ve çok çeşitli algılardan zevk yaşadığımı keşfettim – ağacın kabuğuna bakmaktan, kuru dalların birbirine sürtünmelerinden çıkan sesten – kuru bir çam dalını elime aldım, onu birkaç parçaya böldüm, ve elimde gezdirdim ve, parçaların birbirine sürtündükleri ve vurdukları ses de gene zevke neden oluyordu. Kuşların sesleri, suyun şırıltısı, derenin yüzeyinin manzarası, bir köknar dalının görünüşü, ayakların altında yaylanan yaş toprağın hissi, ıslak otun manzarası… o kadar çok şey ki, ve bütün bunlar zevkin biraz farklı renklerine neden oluyordu.

    ES’ler bir dizi halinde tezahür ettiği zaman, bunun onlara bir dayanıklılık kazandırdığını keşfettim – onları uzun süre ve yoğun bir şekilde yaşayabilirim, bu da kendi tarafından onların ekstatik bir şekilde tezahürünü yakınlaştırır, ayrıca da bu çizginin daha yüksek ES’leri ile rezonans eder (daha, “alevleniyorlar” kelimesi rezonans eder). Bu olayı gözlemlediğim ve incelediğim sırada, geniş dizi halinde tezahür etmeye başlamış bir ES’i daha keşfettim – sevinçli arzular. Birdenbire onların sayısı arttı ve bu, eğilimin alevlenmesine getirdi. Zevkin geniş bir dizi halinde tezahür etmesinin üstün mutluluğun alevlenmesine, sevincin geniş dizisinin tezahür etmesinin de – coşkuya getirdiğini saptadım.

    Ormana (dağlara, denize) geldiğim zaman, ben, sık olarak güçlü ES’lerden birini yaşıyorum, fakat onu tasvir etmeye, saptamaya çalıştığım zaman, bu bür türlü olmuyordu. Kaydetmeye başlar başlamaz, saçma bir şeyler meydana geliyor – belirli olan hiçbir şey, ayrı türden bir karışımdır meydana gelen, ve en önemli olan bir şey yakalanamıyor. Nihayet anladım – asıl olarak neyi yaşadığımı, ve anladım – neden tasvir edemediğimi. Uygun bir terim: “zevklerin senfonisi”. Çeşitli ES’ler ortaya çıkıyor, onlardan bazıları geniş spektrumuyla tezahür ediyor – zevkin renklerinin spektrumuna güzelliğin renklerinin spektrumu karışıyor, sevincin renkleri ekleniyor v.s., onun için de net tasviri yapamıyordum, çünkü ben, en baştan beri son derece bileşik olan, üstelik de şu anda mevcut olan görsel, işitsel ve diğer algılara bağlı olarak sürekli değişen, bir şeyde somut olan bir şeyi arıyordum. “Zevklerin senfonisi”, şaşırtıcı bir darbe, boğulmakta olduğun bir şeye dalış, sarhoş edici bir aşırı fazlalık olarak yaşanır.

    *) Yejatina’dan bir alıntı: “bir ormanı tasavvur etmeye ya da orada bulunmaya benim için yeter, ve her ufak tefek şey hemen bu algının fışkırmasına neden oluyor, onu aşıklık sayıyordum, fakat ona “zevk” desem – bu da rezonans eder. Böyle her ufak tefek şeyden kendimi dayanılmaz derecede iyi hissediyorum”.

     

    “Yeğinlik”:

    *) Bu niteliği belirtmek için başka rezonans eden kelimeler – parlaklık, şiddet, güç.

     

    “Keskinlik”:

    *) Bu niteliği belirtmek için diğer rezonans eden kelimeler – sıma kapasitesi, tonun yüksekliği, samimiyet, temizlik.

     

    “Manyetik oluş”:

    *) Bu niteliği belirtmek için başka rezonans eden kelimeler – dayanıklılık, kendiliğinden konsantre olma kapasitesi, yapışıp kalma, yıkılmazlık. Şöyle bir analojiye başvurayım: bir yüzeyin altında kuvvetli bir mıknatısın olduğunu varsayalım. Biz, başka bir mıknatısı (bizim ES’imiz) alıyoruz, onu yüzeye yaklaştırıyoruz ve “yapışma” olayı meydana geliyor – o, az hissedilir olabilir, öyle ki, sadece ellerini serbest bırakmak yeter ve mıknatıs düşer veya o daha dayanıklı olabilir, veya öyle sağlam yapışabilir ki, ayırmak imkansız gibi gelir.

     

    “Herşeyi kapsayıcı oluş”, “sızma kapasitesi”:

    *) ES, “herşeyi kapsayıcı oluş” yoğun niteliğini kazandığı zaman, o, seni sanki bütünüyle ve çok derin kapsıyor, sanki bundan önce ES ancak merkezde, yüzeyde tezahür ediyordu, geri kalan herşey ise eylemsiz, uykuda kalıyordu ve birdenbire sanki yumuşak bir patlama, ve ES büsbütün sarıyor, en “kuytu köşelere” ulaşarak, baştan başa dolduruyor. Rezonans eden imaj – sık yosun ile kaplı bir kaya, onun üzerine yukarıdan bir dağ deresi akar ve kayanın tümü, her taş ve her ot tutamı, sanki kendilerinden nem çıkar, sanki onlar o nem ile büsbütün, çok mutlu bir bitkinliğe kadar, doymuşlar.

    *) Fiyort: “Sadakatin ani fışkırması, yaklaşık bir saat sürdü. Bu, ileriye ve yukarıya kocaman bir sıçrayış, sonra da dipsiz bir uçurumun içine yavaş tatlı bir düşüş gibidir. Yoğunluğun 10’un üstünde olduğundan kesin eminim. ES’in yoğunluğu 10’a kadar olduğunda, onu “dar”, “sınırların içinde” olarak algılıyorum, 10’dan sonra ise ES patlıyor ve, geniş ve derin oluyor, gökyüzü gibi. Onu rakamlarla değerlendirmek artık imkansız oluyor, ES her yerdedir, kendisiyle gerçekliği dolduruyor ve artık “ES benim içimde” değil, “ben ES’in içindeyim”.

     

    “Kitle halinde oluş” (esinli fon için özgüdür):

    *) Rezonans eden imaj: sanki masif bir su tabakası, hafif dalgalanarak, göletin dibinde yatar. Esinli fon, masif, katı bir akışkanlık niteliğini kazanır.

     

    “Tazelik” (daha çok ekstatik ES’ler için özgüdür):

    *) Dağlarda erken sabahın soğuk tazeliği. Hatta, tüm bedende yalancı bir serinlik hissi meydana geliyor. Yalancıdır, çünkü bunun yanısıra sıcak olabilir ve ben bu sıcaklığı hissedebilirim, fakat sıcaklık kuvvetli ise, o halde ondan dolayı olan nahoş hisler kayboluyor.

     

     

    06-02-03) ES’lerin akortlarının listesi ve işaretleri:

     

    ND’leri belirtmek için her dilde muazzam sayıda kelimeler mevcuttur – mesela, endişe, kaygı, tedirginlik, telaş, şaşkınlık, sinirlilik – bütün bunlar tek bir ND’nin eşanlamlılarıdır. Ve, aynı duygunun tonlarını ifade etmek için daha onlarca başka yöntemler vardır – “içimde kediler tırmalanır”, “içim kazınır”, “kendime bir yer bulamıyorum” v.s. “Alçak” kelimesinin çeşitli tonlarını belirtmek için her dilde en azından yirmiye kadar terim mevcuttur. Ya, sadakat ES’i için eşanlamlı bir kelimeyi bul bakalım? Ebedi bahar duygusu için? Onlar yoktur, çünkü insanlık ES yaşamak tecrübesine henüz hemen hemen sahip değildir. Dili oluşturmak gerekir. Ayrı bir mesele – akortları (birbiriyle güçlü bir şekilde rezonans eden ve bundan dolayı, sonuçta çok-bağlı kompleksleri oluşturarak, sık aynı anda tezahür eden ES’lerin sabit tertiplerini) belirtmek için terimlerin oluşturulması. Ben, diğer pratikçilerle beraber akortları belirten kelimeleri arayıp buldukça, onları burada vereceğim.

    Rezonans eden ES çiftlerinde, sadece terkibi değil, fakat istikameti de, yani ES’lerin meydana geliş sırasını, vurgulamak amaca uygundur, çünkü, mesela, “zafer sevinci”nden sonra kolay ve sık olarak ciddiyet meydana geliyor, tersine ise – nadir. İstikameti ben → işaretiyle belirteceğim. Bazı durumlarda her iki istikamet de az ya da çok eşit derecede oluyor, mesela, “sebat” ve “azim”, o zaman bunu göstermek için ↔ işaretini kullanacağım. İstikameti işaret edilmiş ES çiftini “ES vektörü” olarak belirtirim.

     

    ES çiftleri:

     

    “mücadele sevinci” “sebat” → “coşku”
    “fossa” “samimiyet” → “tehevvür”
    “sonsuz seyahat” “herşeyden uzaklaşmışlık” → “çağrı”
    “fok” “güzellik duygusu” → “sevgi”
    “sevgi” “açık oluş” → “erotik çekim”
    “dağ keçisi” “ciddiyet” ↔ “sevgi”
    “turmalin” “sebat” ↔ “hiçbir şey lazım değil”
    “safir” “herşeyden uzaklaşmışlık” ↔ “sır duygusu”
    “topaz” “açık oluş” → “coşku”
    “korindon” “azim” → “ebedi bahar”
    “?” “sempati” → “güzellik duygusu”
    “?” “açıklık” → “zafer sevinci”
    “?” “sadakat” → “üstün mutluluk”
    “?” “sebat” ↔ “azim”
    “?” “sevgi” → “sadakat”
    “?” “sadakat” → “sebat”
    “?” “önceden sezme” → “tazelik”
    “?” “zafer sevinci” → “ciddiyet”
    “?” “açıklık” → “ciddiyet”
    “?” “zafer sevinci” → “coşku”
    “?” “azim” → “herşeyden uzaklaşmışlık”
    “?” “azim” → “coşku”
    “selestin” “herşeyden uzaklaşmışlık” ↔ “sadakat”

     

     

    Bu akortların rezonans eden tasvirleri:

     

    Sonsuz seyahat:

    *) diğer suratların pratiklerinden bağımsız, şartlardan bağımsız, korkulardan ve beklentilerden, başarılardan ve yenilgilerden bağımsız, ben kendi pratiğim ile uğraşacağım, kendi seyahatime devam edeceğim.

    *) adım adım ben kendi algılarımı değiştiriyorum ve önemli değildir – bunlar küçük adımlar ya da büyük adımlar mı – önemli olan, durmayacağımdır.

    *) kendimin, küçük bir rahip-lama-tulku olarak sureti. Ben, yeni bir surete geçtim, ben yüksek lamaların eğitimine gireceğim, yakın zamanda güzel ve enteresan birçok şeyi öğreneceğim.

    *) ben, her an kalkıp, çantamı alıp, yoluma devam edebilirim.

    *) kitabın yapraklarını çeviren rüzgar.

    *) kendimin, rüzgarda bir bez parçası olarak sureti, rüzgar şiddetleniyor, beni hep daha çok sallıyor, ben her an kopabilir ve bilinmezliğe doğru uçabilirim, ben, hangi idrakin son hamle olacağını bilmiyorum.

    *) Yaşeritsa (Kertenkele): rezonans eden fikir: “dönecek bir yerim yoktur”.

    *) Eta-ma: “ben, kapının arkasında duruyordum ve zaman zaman, onun öbür tarafında neyin olduğunu görmek için, zıplıyordum, fakat her zaman yerime – kapının arkasına dönüyordum, ben, ancak böyle zıplayabileceğimden her zaman emindim – daha fazlası benim için değildir. Şimdi bu kapıları açtım ve kocaman bir kırı, kırın arkasında ormanı, ormanın arkasında daha bir şeyleri ve daha bir şeyleri gördüm ve bütün bunları ben gidip görebilir, yoklayabilir ve istediğim herşeyi yapabilirim”. Önceden sezme ile rezonans eder.

     

     

    ES üçlüleri:

     

    *) “?” : “açıklık” → “ciddiyet” ↔ “zafer sevinci”

     

    4 ES’den oluşan gruplar:

     

    *) “?” : “açıklık” → “ciddiyet” ↔ “zafer sevinci” ↔ “coşku”